30 Mayıs 2013 Perşembe

finaller kadir kıymet bilmiyor anne

okula kem düşende
hocaya daş düşende
ruhum yerinden oynar
notuma F düşende

bu gala daşlı gala
çıngıllı daşlı gala
korkıram A gelmeye
gözlerim yaşlı gala

sınavlar olmayaydı
şarkılar baymayaydı
ne finalim ne bütüm
heç biri olmaydı

bu gala daşlı gala
çıngıllı daşlı gala
korkıram A gelmeye
gözlerim yaşlı gala

yov yov.

nafile filintalar, 2013
orhan gencebay binerken arka kapıdan inilmez kaptan.
http://www.youtube.com/watch?v=F0TVreXkxlg

19 Mayıs 2013 Pazar

Toprak

temsili; cenin uykusunda bekleyen tohum.
Ben hep zannederdim ki tohum’dur asıl olan. Tohumu iyiyse ve güzel, muhakkak patlayacaktır bir yerlerden kendi ağacımızın. Ve tohumun niteliğidir ağacı ağaç yapan. Ve ben hep sevinmiştim tohumuma, dokusuna ve niteliğine.

Ama yanıldım. Çünkü toprağın değiştirilemez, o sert gücünü yıllarca yok saydım. Toprağı ve mahiyetini öğrenemedim. Mütevazı, kararlı ve yerli yerinde, hiç sağlam olamadım, duramadım. Çünkü hassas, zayıf ve salaktım.

Topraktan yaratıldım, pişmiş çamurdan; Alak! Ama ben başlamam gereken ilk yeri bilememişim. Toprağa baksaydım hikâyemi görecektim, aslımı ve mahiyetimi. Ama ben tüm bu zamanın veletleri gibi ateşe, ateşten yaratılana içten içe imrendikleri gibi göz diktim. Ukdeli bakışlar parlattım gözlerimde. Yetmedi içimdeki ateşi ayan ettim, uzağımdaki alevlere imrenip içimde kara ateşler büyüttüm. Kara ateşi, ah o çaresiz kıskançlığımı.

Su’yum geldi imdada ama buharlaşıp uçtu o da. Hava’mda yeller esti ama o da serinletemedi. İçimi serinletecek tek bir şey bulamadım.

Bir türlü patlayamamış, hala cenin uykusunda bekleyen tohumum; filizlenmeni, yeşillenmeni beklemiyorum artık. Ağaç olman gibi bir düşüm de yok. İstersen o mahiyetini bir türlü anlayamadığım toprağın altında sonsuza kadar kal. Belki gübre olursun.

Şeytanın dahi çamur diye horladığı, kendi ateşinin yanında çorak ve değersiz gördüğü mahiyetim, seni anlayamadığım müddetçe bir .ok olmayacak benden.

Toprağın çorak’sa, suyun az’sa ve havadan, güneşten yana nasibin kesikse ve ateş’lere atılamayacak kadar aşktan uzaksan sakın ağaç olma düşü kurma içinde.

Yakınmayı kes ve sonsuza kadar bekle içinde. Çorak toprağının, memleketinin ve de içinin, içinde. Seni ol(a)madığınla sınayan, belki de toprağın mahiyetini anla diye toğrağa gömen Zat’ının izzetine.

*

Ah.. Aklıma dindar ama çorak gençlerin pek sevdiği, ah benim de ufakken sevdiğim Necip Fazıl mısrası düştü, şaka gibi, inadına düştü şimdi.

Google’den bulup, iğneleyelim güzelce;
Tüm bu mızılamalara Necip Bey’in o kendinden pek bir emin sesi, tane tane söylüyor;

Tohum saç, bitmezse toprak utansın! 
Hedefe varmayan mızrak utansın!

*

Kendi’mi, ben’imden başka acıtacak; yoktu iç’imde.

2013, Mayıs 19.
Gece.

16 Mayıs 2013 Perşembe

Nirengi


türbülansa girsem elimde karizantemler
çıkaracak sen misin beni rüveyda
bilmem sana ne kadar mühlet versem
takvimler şah-mat, hiç olur vefa
müsait bir türbülans ve karizantemler

kuru üzüm yersen güneş doğarken
zihninde yer eder, yarin sureti
unuttu, unutcak, unutur derken
aya hüzün kalır tek mahareti
güneş doğar kuru üzüm yersen

kişi başıma düştükçe gelir giderim
yolunu gözlemekten hasılam şaştı
dünya mı ay mı karar verirsen
üstü açık atımla gelir alırım.
sonsuz mutluluk kısa bir soluk

11 Mayıs 2013 Cumartesi

Hay bin Yakzan ve Robinson Crusoe




Hay ve Robinson, ölüm tehlikesi atlatıp, bir kurtuluş olarak ıssız adaya düşen iki ayrı insan. Doğaya, kendilerine,  insanlara karşı tavırları; düşünceleri, inançları, soruları, değerleri birbirinden çokça farklı iki insan, iki dünya, iki farklı medeniyet.. 
Hay Doğu, Robinson Batı..

Hay, ıssız adaya geldiğinde yanında hiçbir şey yoktur; tecrübesi de, bilgisi de, adı da, eşyası da yoktur. Robinson'un yanında gemiden adaya taşıdığı onlarca işine yarar malzeme, silahları, tecrübeleri, bilgisi, hırsı, ferdiyetçiliği, arzuları vardır.

Hay, gözünü kendisinden başka insanın olmadığı bir doğaya açmıştır ve kendisini tabiatın, çevresinde olan bitenlerin bir parçası olarak görmüştür. Doğaya karşı korumacıdır, doğaya hizmet eder. Çekirdekli meyvelerden yer ve çekirdeklerini de toprağa eker. Kendisini diğer canlılarla mukayese eder. Robinson ise ıssız adaya gelmeden önce sosyal yaşamında hayli aktif biridir, ki ticaretle uğraşıyordu. Issız adadaki yalnızlık onun için çok zordur. Fakat o bu yalnızlığı bir fırsat olarak görür, adanın tek hakimi olabilecektir. O doğanın bir parçası değil, sahibidir, adadaki her şey onundur, ona hizmet eder. Doğaya karşı acımasızdır, müsriftir. Her şey onun varlığının devamı içindir.

Adada diğer insanlarla ilişki kurarken Hay, kendisini onlarla aynı seviyede tutar. Onları arkadaş ve birlikte hayatını sürdüreceği insanlar olarak görür. Robinson ise adaya gelenleri köle ve uşak olarak görür. Kendisine 'efendi' denmesini ister. Diğer insanlar hayatlarını ona borçludur, gerekirse onun için ölmelidirler. Hiç kimse yokken bile adada o bir kraldır. Müthiş bir iktidar arzusu vardır.

Hay, hayatını ulaştığı doğrular ve yanlışlar çerçevesinde sınırlar. Bedenini bir emanet ve Tanrıya ibadet etmesine bir araç olarak görür. Bedenini korur, temizliğe ve güzelliğe dikkat eder, sade yaşar. Robinson'un sınırı yoktur. Canı ne isterse onu yapar. Bedenini amaçlarına ulaşmak için bir araç olarak görür,  ancak daha fazla çalışması için değer verir bedenine. Temiz değildir, güzelliği de önemsemez. Onun için mühim olan faydadır.

Hay için Tanrı en yüce varlıktır, insan kendi varlığını o varlıkla bütünleştirmelidir. Evrenin merkezi tanrıdır. Hay'ın amacı Tanrıya ulaşmak, onun rızasını kazanmaktır. Robinson'un Tanrıyla ilişkisi de pragmatiktir. Tanrı kendisini tehlikelerden koruduğunda, ona yardım ettiğinde, onu mutlu kıldığında aklına gelir ve ona bağlanır. Ama çeşitli sorunlarla karşılaştığında Tanrıya olan inancı sarsılır. 

7 Mayıs 2013 Salı

melâl


                                        kaligrafinin en güzel örnekleri içimde,
                                          içimde yemyeşil bir bahçe var,
                                           içimde armut ağaçları var; empati kurduğum,
                                             mineralleri bonkör bir toprak,
                                          ve huzur, ve sükunet, hepsi içimde
                                      içimde böyle kesif bir mezarlık var.
                                   sabır-zaman grafiği var içimde,
                                    kolumniyalar var, kurumuş,
                                     suyla dolu ibrikler taşmakta,
                                       ve mezar çiçekleri var içimde.
                                      ziyaret ederim her gün.

5 Mayıs 2013 Pazar

Kaderimize Razıyız


Bazen anlamadığın müzik.
Bazen de anlamadığın insanlar mutlu eder seni.
''Kaptan'nın ustalığı deniz durgunken anlaşılır mı?''
Zaten anlaşılmak hayatın en bedbaht hali....