11 Mayıs 2012 Cuma
Sanat devlet içindir
sanat sanat içindir,devletse toplum için...
devletin sanatla olan ilgisi ancak toplumsal düzeyde kalabilir.
aksi halde "sanat devlet içindir" gibi absürd bir temellendirmeye gitmek zorunda kalınır ve sanat da devlet de asli vasfını yitirir.
devlet, bünyesinde barındırdığı insanların hayatını minimalize ederek, sınırlar koyarak ancak ve ancak süründürebilir.
devlet bu amaç için mi vardır?
devletin gayesi, insanların hayat standartlarını daha iyiye götürmek, refahı ve huzuru en üst düzeyde sağlamak değil midir?
devlet güvenlik adına muhafazakar bir tutum sergileyebilir. bu tutum çeşitli algılar tarafından eleştirilebilir, yadsınabilir hatta yok sayılabilir.
devlet, devamiyetini sağlamak adına muhafazakar bir takım kararlara sahip olabilir; bunlar mevcut durumların gerektirdiği tedbirler olabileceği gibi muhtemel tehditlerin bertaraf edilmeleri için de olabilir.
sanatın sınırlarını belirlemek isteği bunların hangisine girer?
sanat ve felsefe minimal şartlarda yaşamak zorunda olan kalabalıkların tasasında değildir hiçbir zaman.
sanat felsefesi ise aristokrat bir kavramdır ve sanatla felsefenin kesiştiği daracık bir alandır.
bu ülke körlerin ve sağırların birbirlerini ağırladıkları yer olma vasfını da yitirmeye başladı.
artık körler, duymuyorsunuz diye sağırlara kızarken, sağırlar da görmüyorsunuz diye körlere sataşır oldular.
bir öğrenci üniversitede hocasına aydın olmak için ne yapmam gerek diye sorar.
- üç üniversite bitirmiş olmalısın.
- hangileri onlar?
- hayır hepsini sen bitirmeyeceksin! ilkini deden, sonrakini baban üçüncüyü de sen bitirmelisin.
işçi ailesinden gelen birinin devlet başkanı olması bize sinematografik bir haz verebilir.
bundan fazlasını hissetmek kişinin kendi tembelliğini gizlemesinden başka ne olabilir?
bizler modern pazarlamacılık stratejileriyle kuşatılmış insanlar olarak daha iyisinin olmayacağına inandırıldığımız için daha kötüsünden korunmaya itilmekteyiz.
şiddet eğiliminin günden güne arttığı mükemmel bir ülkede yaşıyoruz.
korkunun ecele faydasının olmadığını bildiğimizden korkunç şeyler yaşamamak için kendimizi evlere, sitelere, güneşe hapsediyoruz.
hakkımızı yiyenleri Allah'a havale edip hakkımızda hayırlı olanın bu olduğuna kendimizi ikna ediyoruz.
anlaşılmak gibi bir derdimiz yok.
anlatmak, farkımızda olmalarını sağlamak ve her şeye rağmen aslında bizim de insan olduğumuz ön kabulünü görmekten başka gayemiz var mı ?
freudyen bir yaklaşımla, devlet ana'nın zulmettiği eksik-yetersiz kişiler olarak, kendimizi ona kabul ettirmeye, onu memnun etmeye -huysuz ihtiyarın teki olduğunu bilmemize rağmen- çabalamamızın sebebi ne?
muhafazakar sanatla daha büyük bir ülke olmanız modern algılamalarla imkan dahilindedir.
ancak modern devletlerde insanlar sayılardan ibarettir.
nitelikleri hiç mi hiç önemli değildir zira verdikleri oy anayasal olarak eşittir.
bir devlet başkanının bir köyde yer sofrasına oturup ev halkıyla yemek yemesi ne devlet başkanını yüceltir ne de hane halkını...
bir sanat eserinin karşısında devlet başkanıyla halktan birinin aynı estetik hazzı duyması ise her ikisini birden yüceltir.
bu yüceliğe erişmek, sanatta muhafazakarlıkla sağlanacaksa, bunu ne sağırlar görür ne körler duyar.
bu tartışma bir transatlantiğin çocuk havuzunda yüzdürülmeye çalışılmasından daha anlamlı değildir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
isminizi ya da mahlasınızı belirtmediğiniz sürece yorumlarınızın yayınlanmama ihtimali vardır.