"Medine bir numûnedir. Doruğa ulaşan toprağın bitekliği,
katılığından parça parça olmuş, bulutları fevç fevç eritmiş ve ebediyyet
çiçeğinin kıtalara açılımında yıldız suları olarak akıtmıştır onları. Savaşlar
anne şefkatini aşan bir inceliğin ölçüsündedir.
Mekke,
sabrın tahammülle örüldüğü bir keyfiyet armasıdır. En çetin sınavlarla aşılan
engeller ve olgunlaşılan bir ocaktır. Hicret, bir yığın serüveniyle kutsal
aşamanın ebedî örneğidir.
Mekke ve Medine mührünü
basmıştır kâinata. Şam, Bağdat, Kahire ve İstanbul bu mührün yankısını
yansıtmakla şeref kazanmışlardır, asırlar boyu.
Oruç ayı
Allah'ın aylarından bir ay olduğu halde kutsanır hepimizce. Yakup'un oniki
kardeş içerisinde Yusuf'a olan ilgisi gibi bir şey Mevlâ'nın Ramazan'a değer
verişi çünkü. Bir sebep, bir kolaylık, bir şans. Rahman'ın taşan rahmet
deryasından fışkırıp bütün âsileri kapsayacak kadar geniş olan mağfiretinin
sergilendiği mübarek bir aydır o. Ruhlarımızı hicretten miraca kadar koşturup
bin aydan daha hayırlı geceleri barındırır bir gecesinde. Ruhumuz onunla
birlikte yeni bir muhasebe zeminine kavuşur. İmanlar tazelenir. Cennet ve
Cehennem yaklaşırlar iyice. Kabirden yana ülfet fazlalaşır. Münker ve Nekir,
isimlerinin ifade ettiği müphemlikten biraz olsun arınırlar. Vahyi, Cebrail’in
yeni iletişi anındaki sıcaklığıyla algılarız o saffet halimizde. Mikâil ve
İsrafil'in yükümlülüklerini hatırlayarak yeniden haykırırız yürekten
tasdiklerimizi. Çünkü engeller büyük ölçüde etkilerini kaybetmişlerdir.
Azrail'e "hoş geldin" diyebilme hünerini gösteriş derecelerine
yükselme seyrimizin kutsallığıyla coşmaktadır artık ruhlarımız.
Ferdinand'ın orduları alçakça üzerimize çullandığı an kendimizi savunma
imkânımız yok değildir aslında. Ama ne var ki El-Hamra sarayının ziynetleriyle
büyülenen beyinlerimiz şeytanların en büyük desteğidir. Kurtuba'nın elden
çıkması için şer ittifakı kemal bulmuştur. Oruç bu büyünün panzehiridir. Bu
ittifakı dağıtacak ve zaferin sıcak zevkini iftar saatlerinde ve Cennet
bahçelerinde hissettirecek bir savaş muştusudur o.
Oruçla birlikte safiyetine kavuşan ruhlarımız bin bir parçaya bölünen kutsal
avizenin görkemli anlarını hatırlarlar. Buhara ve Semerkant'a ulaşan ışık
huzmelerinin Konya ve Bursa'ya yansıyışının anısını duyumsarlar iftar öncesinde
ve Ramazan seherlerinde. Bütün bunları hatırlarlar da Allah'ın(cc) asla tebdile
uğramayan sünnetini afakî ve enfüsî boyutlarıyla sezinlerler.
Toplumsal alanda gereği gibi temsil edilemeyen mukaddes inançların nefse
tatbiki anında içine düşülen çıkılmazlar ve çarpıklıklar görülüp de artık
rüyayı hayata tercih ederek bir Yahya Kemâl gibi hatırlara gömülmek. Ama
bununla bitmez. Teravih hareketin ifadesidir. Kulluk halinin tekmilini simgeler
o. Hülyalara yer olmadığını hatırlatır sürekli.
Kutsal avizenin bir parçaya bölünmüş kıvılcımları çevrelerini fersiz
bırakmamalı. Gerçek kimliğine kavuşup başkalarına alet olmamak için yeniden
yekvücut olmak gerekliliktir. Boşlukta erimeyi, yok olmayı engellemenin tek
çaresi. Varlığın hakiki gayesine ulaşmasının alternatifsiz biçimi.
Oruç
maddesiyle, mânâsıyla, ruhuyla bedeniyle aramızdadır. Kendisinden çıkan rahmet
pınarlarını adeta gözlemliyoruz. O halde pınarın kaynağına daha bir yakınlık
gerek. Bir daha uzaklaşmamacasına. Hoş, pınarın başında olmakla bitmiyor işimiz.
Her birimiz kaplarımızın alabildiği kadarla yetinmek durumunda kalıyoruz.
Bayramlar zafer
sonuçları ve sevinçleridirler bir anlamda. Evet, nefse karşı yoğun olarak
verilen son bir aylık mücadeleyi bayramla kutluyoruz.
Bir
gün bahçemizin gülleri açılıp, şehitlerimizin kanlarıyla sulanan ağaçlarımız
yemişlerini verdikleri an verilen gerçek mücadelenin, orucun nefis çapında
temsil ettiği hakiki savaşın zafer çığlıklarının kulaklarımızda çınladığını
hissederiz.
Bir
gün yüreğimizin ta derinliklerinden "bugün bayram" diyebilmenin
hasretiyle kavrulan çilekeş müslümanların bayramları tebrike değerdir. Mübârek
olsun."
80'li yıllardaki bir Zaman Gazetesi'nden köşe yazısı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
isminizi ya da mahlasınızı belirtmediğiniz sürece yorumlarınızın yayınlanmama ihtimali vardır.