3 Haziran 2013 Pazartesi

Taksim ve Pasif Direniş





   Takvimler 1917 yılını gösterirken, Hindistan’da Mahatma Gandhi adında bir adam, İngiliz sömürgeciliğine karşı ilginç bir protesto başlattı. Başlarda İngilizlerin umurunda bile olmadı bu protesto; Çünkü basit bir oturma eylemiydi sonuçta ve bir süre sonra etkisi kaybolacaktı. Ne var ki, işler İngilizlerin umduğu gibi gitmedi. Değişik bir olaydı bu ve gün geçtikçe bu pasif direnişe katılanların sayısı hızla artıyordu. Önceleri İngiliz mallarını boykotla başlayan bu pasif direniş, gitgide emperyalistlerin canını çok daha sıkmaya başladı. Dünyada birçok halk isyanı görülmüştü. Kimisi başarılı oldu kimisi başarılı olamadı ama hepsinde kan dökülmüştü. Ama burada tek kurşun bile atılmamıştı ve kimsenin burnu bile kanamamıştı henüz. -Şimdi burayı iyi okuyun ve neden Gezi Parkı protestolarını Gandhi’nin direnişiyle örneklendirdiğimi anlayın.- Kurnaz İngilizler bu pasif direnişi provoke etmek için önüne gelen Hindu’yu öldürmeye başlar. Amaç bir karşı ateş alıp bu eylemleri silahla dağıtmaya çalışmaktır. Lakin Gandhi akıllı bir adamdır ve lideri olduğu bu direnişin provoke edilmesine izin vermez, şiddetten kaçınır.

   Ama biz Taksim’de bu provokasyonlara izin verdik! Şimdi sizlere bu olaylar nasıl başladı ve nasıl devam etti kısaca anlatayım. Olaylara en başından beri tanık olan arkadaşımın anlattıklarından yola çıkıyorum. İlk başta küçük bir grup oradaki ağaçların sökülmesine karşı tepkisini gayet masumane bir eylemle gösteriyordu. Basit oturma eylemleri, oradaki ağaçların altında kitap okuma eylemi gibi… Sonra bu eylemlere polisin orantısız güç kullanarak müdahale etmeye çalışması işleri çığırından çıkardı. Oradaki insanlar pasif direnişini koruyamadı ve birkaç gün içinde meydan savaşına dönüştü bu protestolar. Pasif direniş bozulduktan sonra tepkiler hükümete döndü. İçlerinde hala bu kışkırtmalara uyulmaması gerektiğini bilenlerde vardı ama onların çabası yetmedi. Ki sizlerde biliyorsunuz o iyi niyetli eylemcilerin Akaretler’deki çevre temizliğine katılan, polise taş atan diğer protestoculara “yapmayın!” diyen insanların olduğunu.
Şimdi bu protestoların nasıl bir anda kanlı eyleme döndüğünün sebeplerinin yarısını gördük. Bir diğer yarısı var ki bu hepsinden daha önemli. Başta demiştik ya polis orantısız güç kullandığı için olaylar büyüdü diye… Polisin orantısız gücünün öncesinde Taksim’deki küçük protestocu gruptan çok daha küçük başka bir provokasyoncu grup gelip o pasif direniş esnasında polise taşla sopayla saldırmaya başlar. Asıl ipler burada kopmuştur aslında. Polisin asıl hatası bu provokasyoncu grupla gerçekten oradaki ağaçların sökülmesine karşı olan grubu birbirinden ayıt edememesidir. Neticede kurunun yanında yaşta yandı. Durum böyle olunca bu haksızlığı kendine yediremeyen insanlar ve onların tepkileri çığ gibi büyüdü. Buna benzer halk hareketleri manipülasyona açıktır. İstendiği takdirde çok kolay bir şekilde iç savaşa dönüşebilir. Bahsettiğim provokatörler orada birkaç polisi şehit etse bu olaylar sadece muhalif kesimle kalmaz, hükümet yanlısı kesimle muhalifleri karşı karşıya getirir ve asıl o zaman “Türk Baharı”nı yaşarız. O sebepten dolayı tepkilerimizi şiddete başvurmadan dile getirmeliyiz. Sağduyu, bu tür manipülasyon tehditlerini engelleyici bir unsurdur. Bunlara çok dikkat edilmeli.
 Şimdi haklıyken haksız duruma düşen Gezi Parkı direnişçileri mi suçlu, yoksa iyiyle kötüyü ayırt edemeyen polis mi suçlu? Biz bunları düşüneduralım bu felaketin meyvesini de provokatörler yesin.

   Hepsinden önce acaba şunu düşündük mü? “ Neden bu pasif direniş provoke edildi?”
Benim canım milletim! Biraz önce Gandhi’nin pasif direnişini kimler nasıl provoke etmeye çalıştığını ve amaçlarının ne olduğunu anlattım size. Eğer Taksim’deki pasif direniş aynen devam etseydi bugün Recep Tayyip Erdoğan çıkıpta demokrasi naraları atamazdı. O insanları “anti demokrat” diye yaftalayamazdı. Hepsinden önce bu direnişin altından kalkamazdı. Benim şahsi fikrim o gün pasif direnişi bozan provokatörlerin hükümet eliyle desteklendiğidir. Katılırsınız ya da katılmazsınız size kalmış. Yalnız şunu bilmekte fayda var ki; Eğer küçük esnaftan topladığı eşek yüküyle vergi ve o vergileri ödeyemediği için tonlarca faiz bindirdiği paraları “yetim malı” diye adlandıran bir başbakan olsaydınız, büyük şirketlere ve holding patronlarıyla kanka olup, burjuvazinin önünü açıp, işçinin sosyal hakkını elinden alıp, günde 10 – 12 saat mesai yaptırıp, yaşama hakkı bırakmadıysanız sizde o pasif direnişten korkardınız. Çünkü sizde bilirdiniz ki şiddetsiz tepki en masum tepkidir ve indiremeyeceği zalim yoktur. Bana istediğiniz kadar “pis komünist, lanet solcu” diyebilirsiniz. Ama size yıllardır ideolojilerin topluma olan zararlı etkileriyle uğraştığımı bildireyim. Ben komünizm, sosyalizm, kapitalizm vs. her türlü ideolojinin bir araç olduğunu ve ideolojik çatışmalardan doğan kaosun rant elde etmek için eşsiz bir silah olduğunu anlattım şimdiye kadar. O yüzden Size cevap olarak ancak “Ne sağcıyım ne solcu, futbolcuyum futbolcu!” diyebilirim.

   Dipnot: Hegel’in Diyalektiğini hatırlayın:
Tez: Pasif direniş
Antitez: provokasyon
Sentez (işin kaymağı): kaos ortamı ve sevgili başbakanımızın elde ettiği rant!

3 yorum:

  1. yazı için tebrik ediyorum. ben de gezi'deydim ve dün yaşıtım öldürüldüğü için biraz duygusal baktım olaya sanırım...
    velhasılıkelam, en iyisi terk-i diyar etmek. peygamberimiz de hicret etmedi mi?

    YanıtlaSil
  2. Gezi parkı bir darbe planıdır sen hâlâ anlamadın mı eee tabi edebiyat başka şey olay analizi başka Şey.

    YanıtlaSil
  3. Gezi parkı bir darbe planıdır sen hâlâ anlamadın mı eee tabi edebiyat başka şey olay analizi başka Şey.

    YanıtlaSil

isminizi ya da mahlasınızı belirtmediğiniz sürece yorumlarınızın yayınlanmama ihtimali vardır.