Takvimler 1917 yılını gösterirken, Hindistan’da Mahatma
Gandhi adında bir adam, İngiliz sömürgeciliğine karşı ilginç bir protesto
başlattı. Başlarda İngilizlerin umurunda bile olmadı bu protesto; Çünkü basit
bir oturma eylemiydi sonuçta ve bir süre sonra etkisi kaybolacaktı. Ne var ki,
işler İngilizlerin umduğu gibi gitmedi. Değişik bir olaydı bu ve gün geçtikçe
bu pasif direnişe katılanların sayısı hızla artıyordu. Önceleri İngiliz
mallarını boykotla başlayan bu pasif direniş, gitgide emperyalistlerin canını
çok daha sıkmaya başladı. Dünyada birçok halk isyanı görülmüştü. Kimisi
başarılı oldu kimisi başarılı olamadı ama hepsinde kan dökülmüştü. Ama burada
tek kurşun bile atılmamıştı ve kimsenin burnu bile kanamamıştı henüz. -Şimdi
burayı iyi okuyun ve neden Gezi Parkı protestolarını Gandhi’nin direnişiyle
örneklendirdiğimi anlayın.- Kurnaz İngilizler bu pasif direnişi provoke etmek
için önüne gelen Hindu’yu öldürmeye başlar. Amaç bir karşı ateş alıp bu
eylemleri silahla dağıtmaya çalışmaktır. Lakin Gandhi akıllı bir adamdır ve
lideri olduğu bu direnişin provoke edilmesine izin vermez, şiddetten kaçınır.
Ama biz Taksim’de bu provokasyonlara izin verdik! Şimdi
sizlere bu olaylar nasıl başladı ve nasıl devam etti kısaca anlatayım. Olaylara
en başından beri tanık olan arkadaşımın anlattıklarından yola çıkıyorum. İlk
başta küçük bir grup oradaki ağaçların sökülmesine karşı tepkisini gayet
masumane bir eylemle gösteriyordu. Basit oturma eylemleri, oradaki ağaçların
altında kitap okuma eylemi gibi… Sonra bu eylemlere polisin orantısız güç
kullanarak müdahale etmeye çalışması işleri çığırından çıkardı. Oradaki
insanlar pasif direnişini koruyamadı ve birkaç gün içinde meydan savaşına
dönüştü bu protestolar. Pasif direniş bozulduktan sonra tepkiler hükümete
döndü. İçlerinde hala bu kışkırtmalara uyulmaması gerektiğini bilenlerde vardı
ama onların çabası yetmedi. Ki sizlerde biliyorsunuz o iyi niyetli eylemcilerin
Akaretler’deki çevre temizliğine katılan, polise taş atan diğer protestoculara
“yapmayın!” diyen insanların olduğunu.
Şimdi bu protestoların nasıl bir anda kanlı eyleme
döndüğünün sebeplerinin yarısını gördük. Bir diğer yarısı var ki bu hepsinden
daha önemli. Başta demiştik ya polis orantısız güç kullandığı için olaylar
büyüdü diye… Polisin orantısız gücünün öncesinde Taksim’deki küçük protestocu
gruptan çok daha küçük başka bir provokasyoncu grup gelip o pasif direniş
esnasında polise taşla sopayla saldırmaya başlar. Asıl ipler burada kopmuştur
aslında. Polisin asıl hatası bu provokasyoncu grupla gerçekten oradaki
ağaçların sökülmesine karşı olan grubu birbirinden ayıt edememesidir. Neticede
kurunun yanında yaşta yandı. Durum böyle olunca bu haksızlığı kendine
yediremeyen insanlar ve onların tepkileri çığ gibi büyüdü. Buna benzer halk
hareketleri manipülasyona açıktır. İstendiği takdirde çok kolay bir şekilde iç
savaşa dönüşebilir. Bahsettiğim provokatörler orada birkaç polisi şehit etse bu
olaylar sadece muhalif kesimle kalmaz, hükümet yanlısı kesimle muhalifleri karşı
karşıya getirir ve asıl o zaman “Türk Baharı”nı yaşarız. O sebepten dolayı
tepkilerimizi şiddete başvurmadan dile getirmeliyiz. Sağduyu, bu tür
manipülasyon tehditlerini engelleyici bir unsurdur. Bunlara çok dikkat
edilmeli.
Şimdi haklıyken
haksız duruma düşen Gezi Parkı direnişçileri mi suçlu, yoksa iyiyle kötüyü
ayırt edemeyen polis mi suçlu? Biz bunları düşüneduralım bu felaketin meyvesini
de provokatörler yesin.
Hepsinden önce acaba şunu düşündük mü? “ Neden bu pasif
direniş provoke edildi?”
Benim canım milletim! Biraz önce Gandhi’nin pasif direnişini
kimler nasıl provoke etmeye çalıştığını ve amaçlarının ne olduğunu anlattım
size. Eğer Taksim’deki pasif direniş aynen devam etseydi bugün Recep Tayyip
Erdoğan çıkıpta demokrasi naraları atamazdı. O insanları “anti demokrat” diye
yaftalayamazdı. Hepsinden önce bu direnişin altından kalkamazdı. Benim şahsi
fikrim o gün pasif direnişi bozan provokatörlerin hükümet eliyle
desteklendiğidir. Katılırsınız ya da katılmazsınız size kalmış. Yalnız şunu
bilmekte fayda var ki; Eğer küçük esnaftan topladığı eşek yüküyle vergi ve o
vergileri ödeyemediği için tonlarca faiz bindirdiği paraları “yetim malı” diye
adlandıran bir başbakan olsaydınız, büyük şirketlere ve holding patronlarıyla
kanka olup, burjuvazinin önünü açıp, işçinin sosyal hakkını elinden alıp, günde
10 – 12 saat mesai yaptırıp, yaşama hakkı bırakmadıysanız sizde o pasif
direnişten korkardınız. Çünkü sizde bilirdiniz ki şiddetsiz tepki en masum
tepkidir ve indiremeyeceği zalim yoktur. Bana istediğiniz kadar “pis komünist,
lanet solcu” diyebilirsiniz. Ama size yıllardır ideolojilerin topluma olan
zararlı etkileriyle uğraştığımı bildireyim. Ben komünizm, sosyalizm, kapitalizm
vs. her türlü ideolojinin bir araç olduğunu ve ideolojik çatışmalardan doğan
kaosun rant elde etmek için eşsiz bir silah olduğunu anlattım şimdiye kadar. O
yüzden Size cevap olarak ancak “Ne sağcıyım ne solcu, futbolcuyum futbolcu!”
diyebilirim.
Dipnot: Hegel’in Diyalektiğini hatırlayın:
Tez: Pasif direniş
Antitez: provokasyon
Sentez (işin kaymağı): kaos ortamı ve sevgili başbakanımızın
elde ettiği rant!
yazı için tebrik ediyorum. ben de gezi'deydim ve dün yaşıtım öldürüldüğü için biraz duygusal baktım olaya sanırım...
YanıtlaSilvelhasılıkelam, en iyisi terk-i diyar etmek. peygamberimiz de hicret etmedi mi?
Gezi parkı bir darbe planıdır sen hâlâ anlamadın mı eee tabi edebiyat başka şey olay analizi başka Şey.
YanıtlaSilGezi parkı bir darbe planıdır sen hâlâ anlamadın mı eee tabi edebiyat başka şey olay analizi başka Şey.
YanıtlaSil