Merhaba hanımefendi!
Sizi rahatsız etmeye geldim. Hey durun lütfen… Kuşanmayın
silahlarınızı. Biliyorum “orijinal” bir başlangıç olmadı. Ve yine biliyorum
zaman, mekan ve bize öğretilenler gereği ortaya konan her çaba orijinal bir
sonuçla nihayetlenmeli. Aksi, çabayı lüzumsuz kılar!
Mı?
Hayır efendim,
reddediyorum. Orjinalliğe ulaşıp anlamı yitirmeyi reddediyorum. Ve evet bayım, haklısınız! Okuduklarımı
kusuyorum. Bunu kabul etmekten gocunmuyorum. Zira haddimi bilme gayreti
içerisindeyim. Bunu siz yapmak niyetindeyseniz öncesinde bildirmek istedim.
Şimdi indirin lütfen silahlarınızı.
Ve yine size dönüyoruz hanımefendi… Nasılsınız?
Gözleriniz nasıl? Sözleriniz ve elleriniz nasıllar? Güzel gözleriniz, güçlü sözleriniz ve bakımlı
ellerinizle pek güzelsiniz. Ruhunuz hanımefendi? Asıl bunu sormalı, asıl bunu
cevaplamalı. Ruhunuz nasıllar? Biraz zor duruyor ayakta sanki? Dizleri
titriyor, beli bükülmüş. Ne çok yüklemişsiniz ruhunuza, taşıyamıyor baksanıza.
Kim söyledi bunca yükü alın diye omuzlarınıza?
Bırakın birazını lütfen, size yardım etsinler.
İstemiyor musunuz?..
Yardıma müsaade etmeyişiniz de neden? Ruhunuzun her yanı
nasır tutmuş, saçınız ve makyajınız gizleyemiyor kırılmışlığınızı,
incinmişliğinizi…
Bunlar siz değil misiniz?
Ah afedersiniz! Siz kırılmaz ve incinmezsiniz. Güçlüsünüz
değil mi? Siz aciz ve muhtaç değilsiniz. Hatta bu kelimelerden öylesine
tiksinirsiniz ki… Siz her şeyi yek başınıza halledebilirsiniz. Siz…
Siz hanımefendi. Sistemli bir eğitim sürecinden geçtiniz.
Düşünüyormuşsunuz gibi hissettirip sizin yerinize düşündüler. Doğruyu tek başınıza bulduğunuza sizi inandırdılar. Utanma
duygunuzu reklamlarla susturup bedeninizi modernizmin öğütücü kollarına emanet
ederken kavradığınızı sandınız hanımefendi. Oysa kavranan sizdiniz, farkında
bile değildiniz. Babaannenizin örtüsü, annenizin ev hanımı oluşu sizi rahatsız
etti hatırlasanıza… Güzelliği bile onların kalıplarıyla öğrendiniz. Nasıl
olmanız gerektiği öğretildi size. Siz kadındınız…
Sizinle ne alıp veremedikleri vardı hiç anlamadım… Sırf
cinsiyetinizden ötürü diri diri gömülen sizdiniz vaktiyle, Yaradanın affettiği
günahı affedemeyen şuursuzların bir günah gibi baktıkları ve –belki hala-
kızdıkları da sizdiniz. Çok değil birkaç yüzyıl önce insan olup olmadığı tartışılan
yine sizdiniz ve cadı ilan edilip ateşlere atılan da...
Hanımefendi! Siz ne çok çektiniz… Şimdilerde size
özgürlük diye sundukları şey daha da
belinizi büküyor görmez misiniz? Sizi siz yapanı sizden alıyorlar farkında
değil misiniz? Cenneti ayaklarınızın altına veren anneliğinizi elinizin
tersiyle iterken hiç düşünmez misiniz? Ruhunuzu, güzelliğinizi alıp sizden,
yerine verdikleri hırsı ve öfkeyi daha mı çok sevdiniz? Anneliğiniz ve kadına
özgü naifliğiniz olmadığında geriye
kalan dişiliğinizle ne yapabilirsiniz? Galipsiniz kendinizce, emirler
savururken, mağlupsunuz insanlar içinde yapayalnızken...
Bir durup düşünün hanımefendi, neler için nelerden
vazgeçtiğinizi. Fakirliğinizin övüncünüz, acziyetinizin asıl gücünüz olduğunu
hatırlayın. Hazırlıklı olun; zor olacak öğretilenleri unutmak.
annelik esittir hirs ve ofkeden arinmis bir hayat midir yani? "kadina ozgu naiflik" derken ne kastediyorsunuz? "erkege ozgu siddet"le birlikte servis edileninden mi bahsettiniz?
YanıtlaSilİnsana dair kavramları, matematik işaretleriyle tarif etmeyi bırakırsak anlaşabiliriz ancak. Ya da size ayak uydurmam ve matematiği katmam gerekirse işin içine insanı bir eşitlikle değil eşitsizlikle anlatırım ben. Zira okuduğunuz yazıda da bunu yaptım.
YanıtlaSilAncak bunun dışında görüyorum ki oldukça tepkilisiniz, bir yorum kutucuğuna yazdıklarımla önyargılarınızı yıkıp bana hak vermenizi sağlayamayacağımı biliyorum. Ben, müsadenizle, gördüklerimi kendi gözümden dile getirmek niyetindeyim.
Ancak size şunu içtenlikle tavsiye edebilirim; her şeyi siyah ya da beyaz olarak nitelemeyin lütfen. Onlarca renk var hayatta.
Saygılar..