27 Mart 2014 Perşembe

ÖLÜ GELİN

Uçurtmamı rüzgar yırttı dostlarım
Gelin duvağından kopan bir rüzgâr...
Şair bu dizelerde bize yaşadığını o kadar yalın bir dille ve tam yüreğimizi tutuşturarak anlatmıştır ki; bir harfe daha ihtiyaç yoktur. Şairler kelime büyücüleri. Mistik bir dünyanın tozlu odalarında tuşların başında, sigara dumanıyla arkadaş, pencereden esen, gelin duvağından kopan rüzgarın kağıtları uçuşturduğu bir oda. bir şair. çokça yalnızlık ve bir ölüm.İnsan çokça yaşam ve bir ölümden oluştuğu kadar çokça yalnızlık ve bir ölümden de oluşur. Yalnızlıkmış yazamamanın çaresi. İçine kapanınca,kalbine dönünce bir derviş gibi, orda atan kalpten 'Allah' nidasını duymak gibi yazmaya başlamak, kalptekilerin parmak ucuna,oradan sayfalara aktarımı.
 İnsan dediğimiz eşrefi mahlukat için önemli bir meseledir anlaşılmak.Dili döndüğünce derdini anlatmak isteği,sevdiklerini de bildiklerine ortak etme isteği hep göklerden gelen bir yansımadır özünde. Rab bilinmeyi murad etti ve Adem'i yarattı. İnsan da O'nun cüz'ü miktarınca  bilinmeyi istiyor, anlaşılmak,benimsenmek  ve sevilmek istiyor.
Cüz ve küll Şeyh-i Ekber'in ifadesiyle Adem küll idi. Havva ondan yaratıldı.Ademin cüz'ü idi Havva.  Küll cüz'e muhabbet besledi. Cüz'ün ana vatanıydı küll. Adem Havva'nın vatanı idi. Hep bir özlem vardı anayurduna. Kavuşunca tamam oldu. Tıpkı kulun Rabb'ine kavuşacağı gün gibi. Din gününün sahibine. Din günü, kavuşma günü,kıyamet günü. Kimi demiş 'Şeb'i aruz'. Düğün günü. 
'Aşıklar ölmez ölen hayvan imiş'  bir belediye otobüsünde rastlaştık bu cümleyle. bomboş otobüste geldi bana çarptı, defalarca çarptı, sarstı beni, aşağı attı otobüsten, koşturdu peşimden taa ki uzunca bir duvarın arkasına sığınana kadar. Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Bilakis onlar diridirler, fakat siz farkında olmazsınız.(Bakara 154)   ayeti çınladı kulaklarımda. Kim ölü? Kim diri? Ölü Gelin. 
  

23 Mart 2014 Pazar

Ne Çok Gothe Var !

        Cahit Zarifoğlu bir kitabında Alman yazar Gothe'nin acılarından bahsediyordu. Bu acılı yazar Zarif adama bıraktığı tesir kadar olmasa da bana da ilham oldu.
      Goethe gençlik yıllarında bir kadına aşık olur. Fakat bu aşkın önünde engeller vardır.Genç Goethe bu aşk acıları ile kıvranarak canına kıyma noktasına gelir. İşte bu an da  imdadına "sanat eseri" yetişir. Oturur sevgilisi Şarlot'un karşısına, tıpkı kendi hayatında olduğu gibi, kendini temsilen Werter'i koyar ve "Genç Werter'in Acıları" isimli eserini yazar. Eserin sonunda Werter beynine bir kurşun sıkarak intihar eder. Kafatası parçalanır. Beyni etrafa saçılır. 
  Goethe durur; yaşıyordur. Werter'in acılarını okur. İntihar edince başına gelebilecekleri anlar. Sonrası olmadığını ve ne kadar boş bir şey yaptığını fark eder. Vazgeçer canına kıymaktan. Ve uzun yıllar yaşayarak, ortaya peş peşe koyduğu eserlerle Alman edebiyatında önemli adam olur.
     Duygularımız ambalajı açılmamış nimetler gibidir. Onları açıp yemek de israf etmek de bizim elimizdedir. Lakin işin öyle bir yanı var ki , bu durumu bir mal olmaktan alıkoymaz. Çünkü ambalajı açıldıktan sonra hiç bir alıcı tarafı olmaz.Geri dönüşüm çöplüğünde "kağıt" kısmına gitmekten başka çaresi de kalmaz. Tıpkı çoğu duygularımızı döktüğümüz kağıtları yırtıp attığımız gibi...
Cahit Zarifoğlu da yazısına "Bunlara fazla bir itirazımız yoktur." diye devam eder ve şöyle bitirir.
"Werter'i yazarak canını kurtaran Goethe, onunla birçok gencin hayata veda etmesine yol açtı. Büyük zeka... Ama kendi egoizmi içinde, başkalarının hayatını hiçe sayışı ile ne kadar cüce..."