30 Kasım 2012 Cuma

sesin tersi















ben bugün bir ses duydum.
bir kulağımdan girip,
diğerinden çıkmayan.

bir ses duydum
kelimeleri baştan okutup,
kalemi tekrar yazdıran.

ses duydum.
duymadığım her gün için
sağ kulağımı çınlatan.


-bir ses-
kilometrelerce uzaktan
gönlüme kayıt yaptıran.

-ses-
tersten okunduğunda ve
yazıldığında aynı kalan.


duydum,
bugün ve bundan sonraki hayatımda,
unutulması mümkün olmayan.





15 Kasım 2012 Perşembe

YENİ YILIN KUTLU OLSUN GAZZE!

 
Bir yıl başı gelir noelsiz, babasız, ışıltısız, partisiz, alkolsüz bir yılbaşı... mütevazidir bizim yılbaşımız gösterişi yoktur müslüman ülkelerde sessiz sedasız gelir, geçer Hicri'dir. Kameri'dir.


Hicretin mütevaziliğini, sıkıntısını taşır üstünde. Hicret kadar zor günler yaşanıyor yine...  ve birileri kutluyor bunu  Mekkeli müşriklerden daha zalimce.

Gökyüzünde gösteri var.Büyük gösteri... Havai fişek değil bunlar, savaş uçaklarının bomba gösterisi yeryüzünü ışıl ışıl aydınlatırken, beraberinde yakıp kavuran... evleri, insanları ve yürekleri...

Dünya öyle sessiz ki bu gece sadece bomba sesleri duyulamakta.Sen olmasaydın olmazdık diye onkasımlarda sosyal medyada kıyamet koparanlar suskun, Elimize bayrakları alıp Fatih Camii avlusunda toplanıp 2 slogan atıp eve gidip yorganını çekip, sıcak yatağına girip uyurken Gazze üstünde ateş yorganlarıyla yanıp kavrulmada. Filistin sen kar toprağı, yoğur gazabını Yaradan'ın...

Haberler'de manşet '!srail Gazze'yi vurdu.' 'Diyanet İşleri Baaşkanı hicri yılımızı kutladı!... Muharrem içinde bir Kerbela daha mı görmeli bu ümmet, bir vahşet bir yıkım daha. Biz ise seyirci.Ahmet el-Caberi gibi Furkan gibi olamadıktan sonra nerde bizim cihad ruhumuz?


Dünya'nın çıtı çıkmamakta. Bir-leşmiş milletler kulağına pamuk tıkamış. Selman Esmerer bizim de hislerimize tercüman olarak 'Hayvanların haklarını bile koruyorsunuz, neden Filistin konusunda ses çıkarmıyorsunuz? Filistinliler Müslüman diye mi seyrediyorsunuz?'' diye sesleniyor  duyurmak çabasıyla.
 
'Zalimler için yaşasın cehennem' sözleriyle içimizi rahatlatırken oturduğumuz yerden; kaçarken müslüman kardeşine karşı sorumluluğumuzdan bir gün ister istemez karşısında olacağız kaçtıklarımızın. Dua et! o gün mahşer olmasın. Tüm Mazlum müslüman kardeşlerimizle birlikte aminlerde buluşmak dileğiyle bir duada...
                                                           ***


1 Muharrem 1434'e Gül kokulu bir sesleniş:

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla,

Allah(C.C) Efendimiz Muhammed (SAV) aline ve ashabına salatü selam eylesin! Sen ebedisin, Kadimsin, Evvelsin.Fazlu ihsanın çok yücedir. Herşeyi kaplayan ve herşeyin sığınağı olan, cömertliğin çok yücedir. Yeni yıl gelmiş bulunuyor. Bu sene içinde bizi şeytandan. Onun dostlarından ve ordularından korumanı istiyoruz.....(Dualar veZikirler  s.107Mahmut Sami Ramazanoğlu-Erkam Yay.)

 

 

Duygu Durum Bozuklukları


Hiçbir şey olmadığını hissettiğin zamanlarda hiçbir şey yapmak istememek ve hayatının hiçlerle dolu olması nasıl da komik bir şey... Her şey herhangi bir şeyse senin hiçbir şey olamaman nasıl bir paradoks? Yine böyle saçma şeyler düşündürten bu duygu bozukluğunun farkında olsa da insan yine de böyle saçma şeyler düşünmeye devam ediyor ya hani o da ayrı bir paradoks. Hayatın paradoks ve şeylerle dolu olduğu bir an ya da anlar sıkça nasıl yaşanabilir? Sürekli birbirine çıkan şeyler değil mi bu şeyler? Bu şeyleri yaşadıkça duygu bozuklukları, duygu bozuklukları oldukça bu şeyler...
 Kurtulmak isteyenler var hep bu şeylerden bir de kabullenenler. Acaba hangisi daha salak, hangisi daha cesur, hangisi daha akıllı... Düşünüyor insan en başta neden düşülür bu paradoksun içine? Çıkar yolları var elbet bilindik günümüz güncel psikolojisinde sanata yönelmek, hobilerle uğraşmak, yoksa eğer hobi bulmak kişiliğine uygun şekilde... Kabullenmek bir çözüm mü diye düşündüğün zaman yine insanın karakterine uyan bir durumsa mesela gizemi ve acı çekmeyi seven, bu duygularla bu durumlarla yaşayabilen insanlar için evet bir çözüm.
 Normal diye tabir edilen durumlar incelendiğinde sadece yaşamak için çalışmak, iş yapmak olduğu görülür bana göre. Hayatta amaçlar vardır ve bu amaçlar hep zordur, ulaşılması güçtür. Tüm bunlara erişebilmek için önce hayatta kalmak lazımdır. Bunun için para ve sonuç olarak iş... Normal durumları böyle değerlendiriyorsak yani hayatın büyük bir bölümü amaca ulaşmak için hayatta kalabilme çabalarıyla geçiyorsa bu zaten kabullenmesi zor olan bir durum değil midir? Yaşamak, sadece yaşayabilmek her insanın doğal, anayasal, tanrısal ve birçok yönden sadece "hakkı" değil midir? Bu noktada isyana sürüklendiğinde insan döneriz yine o şeylere... Yine paradoksa… Bu normalite içerisinde uyur insan, dünyanın büyük bir kısmının yaptığı gibi ki aslında kafayı yememenin de bir yoludur bu, en başta gözlerini ve kulaklarını, iyice incelendiğinde de beynini kapatmıştır. Görmez, duymaz ve en sonunda hissetmemeye başlar...
 Acı, güzellik, yemek yeme zevki, hayatının paylaşıldığı eş... Bu kavramlar hayatta kalma süreci içerisindeki insanın doğal kavramlarıdır, eksikliğinde sadece şaşkınlık hissederler. Anlam veremezler. Ama dışarıdan bakıldığında fazla derinlerine inilmeden mutludur onlar... Mutlu bir aileleri, güzel akşam yemekleri, derslerinde başarılı çocukları vardır... Güzel görünürler.
 Paradoksa düşen insanlarla, normal diye tabir ettiğimiz insanlar karşılaştırıldığında iki tarafın da aslında normal olmadığını düşünür birçoğumuzda. Oysa insan dünyadaki diğer canlı varlıklardan bir yönü ile ayrılır o da düşünebilmesidir. İki ayrı paragrafta iki farklı canlı anlatıldı dolayısı ile düşünen insan, düşünmeyen insan.
 Şimdi tekrar inceleyelim; yaşamın doğal hakkı olduğunu savunan ve bunun farkında olan, bunun için savaşmanın gereksiz olduğunu, çalışmanın gereksiz olduğunu düşünen, düşünebilen insanlar paradoksta, düşünmeyenler ise uykuda... Seçim sizindir... Tüm bunların çözümü de yazıda da hiç geçmediği gibi hayata geliş amacıdır. Bunu bulan, bunu çözen insan, aklının da yardımıyla güzel uykusuna olması gerektiği yerden devam edecektir. Her insanın biraz uykuya ihtiyacı vardır, uyumalıdır da. Ama uyunması gereken süreç ve görülecek rüyalar insanın elindedir.

14 Kasım 2012 Çarşamba

Vahamet Çökünce



 bu şiirde kayboluyor hissim
 sırtıma yük yapan korkularımı almışım
 gözlerim yaşla dolu
 yürüyorum
 zorla bu yolu
 ne korkusu!
 geçmiyor ki, ürküyorum
 korkum çok, arttı
 huzuru arıyorum
 rüyalarım sürüyor
 ona yoruyorum
 gel diyor bir kez
 ben susuyorum.

-Sena-

Nazire yapan dostlarım hep var olsun diye de dua ettim kendime.

12 Kasım 2012 Pazartesi

Zulmet Çökünce



bu şehirde kayboluyor ismim
sırtıma tüm savaş çocuklarını almışım
ceplerim taşla dolu
yürüyorum
sonra bu koku
kan kokusu
geçmiyor ki, üşüyorum
dengem yok artık
ışığı arıyorum
adımlarım büyüyor
sana koşuyorum
seni diyor herkes
ben susuyorum

8 Kasım 2012 Perşembe

'Kün'

2  ahiret yolcusu; biri seksensekiz diğeri seksenbeş yaşında,  uzun zamandır devam eden bir yoldaşlık,  arada bir sıla-i rahimle giderilen özlemler...  Aynı köyde yaşamalarına rağmen  yaşlarının getirdiği imkansızlıklar nedeniyle,  bayramdan bayrama birbiriyle görüşmek zorunda kalan, dünyanın tüm çilelerini çekmiş biri sekiz diğeri altı çocuk  annesi iki kadın. Artık ayrılma vakti, biri sağlık problemleri sebebiyle terketmekte köyü.  Bir veda sahnesi yürekleri parçalayan:  ölürsek bir daha görüşemeyiz diye titrek ellerini öylece bir  sıkış, öylece bir sarılma. 'Ölüm gelir de  bir daha görüşemezsek bu dünyada' düşüncesini iliklerinde hissetmenin ne demek olduğunu bilen iki kadın... Ölmeyi bu kadar yakınında hisseden, oturup  hergün  Azrail'i odalarında bekleyen iki kadın...
                                                        ***************************

Hak Teala Azrail'e:
- Ey üstün melek! diye buyurdu. "Sen bu kederli dertli insanlardan canını alırken en çok kime acırsın?"
Azrail:
"Canlarını aldığım insanların hepsine acırım! Fakat Allah'ın emrini ihlal etmekten çok korkarım! Hatta canını almak istediğim gence o kadar acırım da; keşke Allah, onun yerine beni kurban etseydi!" dediğim bile olur.
Bir gün bir gemi coşup köpüren, kuduran dalgalar arasında bocalarken emir aldım, gemiyi paramparça ettim. Allah'ım  O gün Sen bana :
"Gemidekilerin hepsinin canlarını al!" diye buyurdun. "Yalnız, yolcular arasında bulunan bir kadınla bir çocuğun canlarını alma; onları bırak!" dedin!
Her ikisi de bir tahta parçasının üzerinde aciz bir halde kalmışlardı. Azgın ve hırçın dalgalar, o tahtayı sürüp götürmede idi.
Derken:
"Anasının da canını al!" diye emrettin. 'KÜN:OL' emrine uy da, çocuğu yapayalnız bırak!" buyurdun.
Çocuğu anasından ayırdım; ama Allah'ım sen de bilirsin ki bu bana pek acı geldi!
Vazife gereği ben çok acı yasların feryatları,ahları içinde kalmışımdır. Fakat o çocuğun kalbimi yakışı hiç aklımdan çıkmadı...(Mesnevi c:6 beyt: 4797-4805)

Bir mürşidin sözleri çınladı kulaklarımda,
'Ölümler kelimesiz dersler.. duygulu, hassas insanlara  en etkili hatiplerden daha  mükemmel, ibret, hakikat ve  hikmet gösterirler.'
  Ve bir ayet  Sure-i Mülk'ten :
"O hanginizin daha güzel davranacağını denemek için  ölüm ve hayatı yaratmıştır." ve "Nerde olursanız olun ölüm size ulaşır!"... (en-Nisa 78)