23 Ağustos 2012 Perşembe

Güneşe mahcup

Belki artık sadece zarif minarenin şerefelerindeki yeşil lambalardır yolumuzu aydınlatan.
Belki yüzyıl uzunca bir süredir.
Belki marsta su olmaması dünyada yaşam olduğunu tasdik ediyordur.
Bi bakarsın üçgen 3. boyuta geçemeyecek kadar acizdir.
Karpuzun çekirdeklerini kırmadan yutmamız caiz midir?
Trafik azaldı diye yıldızlar da azalmak zorunda mı?
Sanırım ay turuncu olduğunda portakal mevsimi gelmiştir.
Herhalde tabelalar ısrarla bizlere birşeyler anlatmaya çalışıyor.
Belki de bayat yumurtalar ertesi gün tazeleriyle karıştırılıyordur.
Bazen dostumu görünce, dostumu gördüğümü sanırım.
Sıfatların kalıplaşması, yeni sıfatların üretiminde gevşeklik doğurur mu?
Rüzgarla yaprakların fısıldaşmasına şahit oluyorum.
Geceleri psikolojikman açık hava basıncımız değer mi kazanıyor?
Mor rengin neresi güzel olabilir allasen?
Yıllardır winziple kendimizi aldattığımız yetmemiş gibi dünyaya güzel bir lokanta da açamadık müsait zamanda.
İnsanın herhangi bir varlığa gerçekten malik olması mümkün mü hiç?
Mıntıka temizliğinin yeryüzünü daha iyi bir yer haline getirdiği görülmüş şey mi?
Yerkürede yaklaşık 14 milyar insan ayağı olması dehşet verici değil mi?
Fuzuli sorgular ütü yapma becerimizi geliştirir mi?

22 Ağustos 2012 Çarşamba

Mihmandar

Eski bir dosttan elde kalan birkaç satır, mihmandar eşliğinde dolaşılan yollar ve bu dostluğa şahit olan kent. O günün ardından tarihin karanlığına gömülecek bir sayfayı   biraz loş ışık altında tutma çabasıyla  paylaşma gereği duyulan yoldaşlıktan arda kalan cümleler...
                                                          'Mihmandar'
'Susuzluğunu dindirmenin tek çaresi abdest olan, açlığınsa manevi ziyafet yüzünden aklına bile gelmediği, en az benim kadar İstanbul’ a âşık bir mihmandar eşliğinde yapılmış eşsiz bir yolculuktu.
Sabah erken kalkmış, dünden sözleştiği gibi oruç olduğu için kahvaltı yapmadan evden çıkmıştı. Sevgili sanki daha ilk andan bugüne özel bir ihtimamla hazırlanmış olduğunu hissettiriyordu. Kapının önüne çıktığı gibi hafif bir esinti ile karşılamıştı. Severdi sevgili kendisine zaman ayıranı, ona daha ilk dakikalarda hissettirirdi memnuniyetini.
Otobüsle gidilecekti buluşma noktasına. Az kullansa da severdi otobüs yolculuklarını, İnsanları seyrederdi. Hüznü arardı insanların suratında ve bulmak çok zor olmazdı. Sevgili en çok hüznü armağan ederdi. Yalnızca kendisini tanıyanlar, tanımaya çalışanlar memnun olurlardı armağanlarından.
Otobüs buluşma noktasına doğru hareket ederken, kendisini bir mihmandara teslim etmiş olmanın eminliği vardı içinde. Mihmandarla selamlaşalı uzun zaman olmuştu ama merhabalaşalı çok zaman olmamıştı. Kısa zamanda etkilemiş hatta Sevgilinin ondaki tasvirlerini merak etmiş. Bunu keşfetmek istemişti. Bu yolculuğun vesilesi de bu olmuştu zaten.
Buluşma noktası; Sevgilinin mührü. Sevgilinin ezelde kazanmış olduğu güzelliğin delili. “En Sevgili” nin nazarının değdiği yeri.
Buluşma noktasının seçimi, mihmandara ilişkin kalbinde oluşan fikirlerin onu yanıltmayacağını gösteriyordu. Otobüs buluşma noktasına yaklaştığında “ ben evden çıkıyorum, uyuya kalmadın dimi” diye bir mesaj atmıştı mihmandar. Cevap olarak mihmandarı utandıracak bir şeyler yazmıştı.
Yanında çantası, elinde tesbihi ile varmıştı Sevgilinin “En Sevgili”nin nazarının değdiği yerine. Huzur da mihmandarı beklerken çok uzak olamayan bir zamanda elini alıştırdığı dilini alıştırmaya çalıştığı tesbih(zikir) çekmekle meşgul oluyordu. Normalde halleşirdi sevgilin tanıdığı her şeyi ile… Çok severdi tanıştıkça hallenmeyi, halleşmeyi. Bekledi bu sefer mihmandarı. Çünkü Mihmandar'daki Sevgiliyi tanıyacaktı.
Mihmandar geldiğini haber vermişti. Kapıda bekliyordu. Dışarı çıktı. Yanına geldiğinde mihmandar, “içeri girelim mi?” diye sordu. Cevap olarak “bugün tüm kararlar size ait, sizdeki sevgiliyi tanıyacağız dedi” . İçeri girilmesine karar verdi Mihmandar. Önce huzurda Sevgilinin “En Sevgili” nin nazarının dediği yeri ile hasbihal ettiler. Sonra kendilerine bir yer bulup, günün anlamına binaen beraat nişanına göz dikmiş insanlar gibi “O” nun Sözleri’ nden okumaya karar verdi Mihmandar. İkisi de kendilerine bir yer bulup okumaya başladılar.
“O” nun sözlerinden bir parça okuduktan sonra eli telefonuna gitmişti. Mihmandar geldiğinde başka bir mesaj daha yazmış görmediği; “Huzura girersem çabuk çıkmam” demiş mihmandar. Tam bu mesajı okurken mihmandardan gelen başka bir mesajla arttık kalkmaları gerektiğini öğrenmiş oldu.
Ayağa kalktı, kapının önünde karşılaştılar. Sevgilinin En Sevgili’ nin nazarının değdiği yerine veda ederek Sevgiliyi tanıma yolculuklarının ilk basamağını bitirmiş oldular.'....

Bu cümlelerle yarım kalmıştı dostlukları, farklı bir halleşmeleri vardı, kimseyle paylaşamadıkları  içlerindeki derviş ruhlarını açığa çıkarırlar, elest bezmine olan hasretlerinin hüznüne bulanıp, Allah'ı andıkça anarlar, O'nu andıkça mutmain olur,daha çok anarlar,  Suriye'deki kardeşleri için dertlenip, seher vakitlerini birlikte dua ederek geçirirler, dualarında birbirlerini anmayı aksatmaksızın, okurken etkilendikleri satırları, dinlerken kendilerinden bir parça buldukları  tınıları birbiriyle paylaştıkça  aralarındaki bağı güçlendirirken, aslında bir o kadar da uzaktılar. Bu zahiri uzaklık  gönüllerin  yakınlaşmasına engel olamayacak kadar önemsiz bir uzaklıktı. Gündelik yaşamlarına dair pek bir şeylerini bilmedikleri halde, konuşmaya başlayınca sanki yıllardır yan yanaymış gibi derin bir sohbet başlardı.
Ve bir gün bu dostluk  bitti.  Bir Üsküdar  vapurundan sonra her şey bir anda bitti...


ZM / "LA Anarşizm"

http://zekizabeth.deviantart.com/favourites/?offset=72#/d49vzjr





















bu zamanın beşerleri, ergenleri karşı çıkmayı seviyor. bazen sadece karşı çıkmayı seviyor. madem karşı çıkacağız, yolu, şekli doğru olsun.

"onlar, la ilahe illallah'ın ne anlama geldiğini çok iyi biliyorlardı. bunun manasının Allah'ın hukukunu gasp edenlere isyan etmek olduğunu, yeryüzü kaynaklı bütün beşeri sistemlere karşı çıkmak olduğunu çok iyi biliyorlardı. "

Seyyid Kutup / Tevhid Daveti
syf: 10

20 Ağustos 2012 Pazartesi

Sessiz deyişler


hep gölgesizlik unutturdu seni bana
bir çalgında almıştın onu benden
kimileriyle gülümsedin
kimileriyle ağladın
bir şairin diliyle bana sen dedin
çoğaldık sen bana sen dedikçe
fakat ben seni hep benden habersiz sandım

bir geceyi böyle manalı kılan da sendin
beni böyle manasız kılan da
olsun demiştim yine de ben
mana manayı aramakta
halbuki hiçbir anlam ifade etmiyordu seni
sözlüklerde adın bulunamıyordu
sen söylemeden bilemezdim
söylemedin ve ben bilmedim

yola revan olmak gerekiyordu gündüzleri
beni hınca hınç bir boğuntuya iten sendin
mavi bir kafes sarmalıyordu beni
bu savaşı haklı kılan da buydu
çünkü sen kılıç tutacak eller vermiştin bana
kaçılabilir yolların da vardı
yönümü ne tarafa çevirsem
oysa kaybolmuştum ben
fakat kaybolmak yetmiyordu bulunmaya

tarihi iyinin ve kötünün mucidi bildim
ders almaya çalıştıkça ondan çirkinleştim
hiç kurtuluşu yoktu bu çarpık gülümsemenin
devasını vermediğin bir dertle yosun tuttu içim
oysa dalınabilir derinlikte görüyordum hayatı
bu iç boğucu sıcakta biraz ıslanmanın zararı yoktu
bilemezdim bu rutubet kokan diyarın
beni kendi terimde boğacağını

şimdi uyandırsan beni artık asırlık uykumdan
bitse bu rüya içinde yaşadığım rüya
kimin suretine girdiysen sıyırıp atsan simalarını
bilmesem neresinden alçaldığını denizin
kayıp kıtamın nerede olduğunu bana buldursan
yahut bir salih göndersen tutsa elimden
iki ömerden hangisiysem
beni kendi elimle ona biçtirsen

17 Ağustos 2012 Cuma

güle gül'e


balığa...














ben gidemem yar olmadan yanımda, güle güle
bülbülü de yanımıza alıp öyle gidelim gül'e
göçüp gitsem bu alemden üç beş güne
isterim yarin yüzü ağlamaya, hep güle.

resim: "still life with plaster torso, a rose and two novels" -van gogh-

12 Ağustos 2012 Pazar

BİR'denBir'e

   Dehr içinde mest-ü hayran gezerken, dedi sırrım bana aşıklara karış aşık ola gör. ne cevherler vardır kaynak içinde... Derde düştün, niçin derman ararsın? Aşıklar dert arar derman içinde.

Sonunda olanlar oldu BirdenBire oldu...

-Hayırdır  nereye yolculuk?
-Aslımıza gidiyoruz.

 Ben bu satırları okurken dışaırda okunmaya başlayan cenaze salası. Herkes bir şeyleri okur her gün, herkesin bir şeyleri elbet okunur bir gün. Bu yolculuğa talip olmak ölmeden önce ölmek gibi bir şey. İnna lillahi ve İnna ileyhi  raciun. 'Muhakkak ki O'na döneceğiz.'

Bazı kitaplar vardır, tamamıyla seni anlatır ama anlık olan seni belki 1 ay önce okusan sana bir şey ifade etmeyecek olan kitap, öyle bir zamanda  karşına çıkar ki kalbinin kalemiyle yazmışlar hissi oluşur. bitmesin istersin her satırında yoğunlaşmak uzun uzun düşünmek istersin.
Yokluk yolculuğuna çıkmış bir üniversite hocasının ilk adımlarını gençlik yıllarını  içindeki yangına su ararken aslında yangını körükleyecek OD'unu bulma yolculuğunu anlatan bir yazar... Seyr-i süluka çıkmış bir kula verilebilecek en güzel satırlar... her seher vaktini O'nu aramaya adamış kullar ile  artık minicik de olsak ortak bir paydada bulunmanın verdiği sevinç, belki de hüzün hakkını veremiyor olmanın...
İşte ağlıyor yine şehir ağlıyor benim sevgilim içimi serinletsin diye gözyaşları, herkesten daha çok derviş bu şehir,herkesten daha içli ve duygulu, o ıslatırken gönülleri bir damla da biz akıtsak hüznümüzle...Sebepsiz hüzünle daha çok yaklaşırken O'na, O'nsuzluğun da verdiği hüznü aynı anda yaşar insan...

İşte yazarın ve benim yana yana söylediğim o cümleler ;
'Allah'ım ben de onlar gibi olabilir miyim? Ben de Hallac gibi kanımla abdest alıp eşiğinde 2 rekat aşk namazını kılabilir miyim? Ben de Rabia gibi dünyadan ahiretten geçebilir miyim? Çoğu Bir'e indirebilir miyim?
Bir'i gönlüme sindirebilir miyim? Sadece seni sevdiğim için namaz kılabilir miyim? Ne cehennemin ateşinden ne cennetinin sevdasından değil sadece senin için... Allah'ım ben de Harakan'lı bilge gibi12 yıl  geceleri uykusuz eşiğinde niyaz edebilir miyim? Göz yaşıyla seccadeleri ıslatabilir miyim? Ben de kırk yamalı hırka giyip Gazneli Mahmud'un önüme serdiği altınları elimin tersiyle itebilir miyim? Yunus gibi kırk sene dergaha düzgün odun taşıyabilir miyim? Mısri gibi geceleri sabaha dek aşkla inleyebilir miyim?'... diye devam eden aşkla yazılmış satırlar. Bize Bir'e doğru giden yolun üstünde  neler varmış diye gösteren satırlar.

ikibinonikininhaziranayındayayımlanmışbirkitapdervişbirkalptençıkansatırlarSadıkAbiyesonsuzteşekkürler...

Sadık Yalsızuçanlar'ın Birdenbire romanın kesitleriyle oluşan bu yazıyı bir de http://www.youtube.com/watch?v=o-Ecp605xUc bu melodi eşliğinde okuyun...