28 Eylül 2014 Pazar

Bir Sınıfın Cenaze Töreni

İnanç, ne yalan ne de doğrudur. İnanç, düpedüz hakikattir. Hakikat ise senin hakkın olandır ve kimseyi inandırmaya hakkın yoktur. Bir kez gelmişse aklına hep orada kalır. Uğurladım sanırsın gitmez. Heves etmişsindir ve kalmıştır kursağında.

 “Ben bunun doğru olduğuna inanmıyorum!” diye haykırıyor adam.

Yıllardır çalıştığı okulda taht kurmuş hoca sandalyesinden sınıfa doğru inliyordu. Bir türlü anlayamadığı ve bu yüzden de tahammül edemediği o kıza ve başındaki örtüsüne bakarak. Kız tüm sınıfın fav.ladığı tweetlerin gezdiği eylemlerin geçtiği kafelerin üzerinden geçerek karşılıyor öğretim görevlisini.
“İlk aklınla değil gönlünle inanırsın. Aklın yetişemediği yerdir kalp. Çünkü inanç, bir müslümanı camiye götüren akıl hafızası ya da ayakları değil gönlüyle kanıtladığı vazifesidir.” Diyor kız, adama karşılık vermezcesine.  

Adam neye uğradığını şaşırarak gözden geçiriyor okuduğu kalın kitapları. Öyle demiyordur çünkü bilgi ona; Müslüman bilmez zırcahildir. Hacıyla hocayla uğraştığından kitap yüzü açmaz. Bütün her şey bizde var. Bizim yazdığımız ve okuduğumuz kitapta. Gerisini görmez ama yine da onlar kara yobazdır nerede ne yapacaklarını bilmezler at gözlükleriyle. Hem Müslüman mazlumdur. Hep itilir bilmez öyle laflar etmesini ki dirensin (!)

“Ve müslüman asla sabah beş yatsı on çalışan vazifeli bir memur değildir. Müslüman, yaşamına inanan ve inancını yaşayan ölümlü bir insandır.” Diye direnir kız her cümlenin hakkını vererek nefes aralarında. “Mesela bir memur gittiği her yerde vazifesini yapmaz. Memuriyeti yalnızca mesai saati içindedir.”

Sınıf, adamın gelmişini geçmişini sayıyordu içinden.
 “Bir ki üç”;

 Fakat müslümanın mesaisi kalu beladan başlar;

“Sıfır”

 Verdiği söz ancak ölümüyle tamamlanır. Ve insan nasıl yaşarsa öyle tamamlanacaktır.
Adam alt olduğu hissederken bir kez daha inkar eder saygınlığı üstüne; burası üniversite tabi herkes kendi görüşünü söylemeli, derken tersine dönüyordu tüm bildikleri.

Dünya, çocukluğunda duyduklarının hep tam tersidir aslında. Bu dünya da yarım bıraktığın her şey seni arkandan ağlatacaktır. Şimdi ağlayıp sızlanmadığın her günahın ve secdeden esirgediğin her anın yetim bir çocuğun gözü önündeki donatılmış sofradan esirgemiş gibi olacaktır.

Kızın söylediklerinin gerçeklik payı örtüsüne hayranlığını bir kat daha artırsa da kızın edebiyle gizlediği o bakışları arasında gizler kibrini.

Ve sonunda ders biter,
sınıf dağılır,
hoca bakar,
kız susar.

Fakat ne zaman her şeyi geriye almak, ait olduğun yere döndürmek istersen o zaman taşı gediğene oturtup o yola yetiştirileceksin. Bu yol ki bir rıza dışına çıkılmayan ve bu öyle bir çıkılmayan yol ki seni tüm yollardan koruyandır. 

Yanlış yoldayım demek doğru bildiklerinin üstüne asfalt dökmek kadar zordur. Bir hoca kalın kitaplar içinde bulduğu önyargılarını kolay aşamaz belki ama bir öğrenci okuduğu tek kitaptan sonra bütün tağutları yıkacak bir imana sahip olabilir.



18 Eylül 2014 Perşembe

Gurbete Gidecek Üniversite Öğrencisine Bazı Öğütler


Diferansiyelden, fizikten, calculus'tan
umudum kesik değil diye
kopye çekmeyip de
kalırsan sınıfta,
okursan on yıl, on beş yıl
Daha da okuyacağından başka,
‘bakaydım kağıdın ucundan
Bir dürbün gibi keşke’’
Demiyeceksin,
Belki bahtiyarlık değildir artık,
Boynunun borcudur fakat,
Düşmana inat
Bir gün fazla okumak.

Gurbette bir tarafınla yapayalnız kalabilirsin,
Altıncı senende birinci sınıf dersi almak gibi.
Fakat öbür tarafın
İşsiz mezunların kalabalığına
Öylesine karışmalı ki,
Sen ürpermelisin okulda,
Doksanüç alan kpss ile atanamasa.
Gurbette mail beklemek,
Yanık türküler söylemek bir de,
Bir de gözünü laptopa dikip sabahlamak
Tatlıdır ama tehlikelidir.

Finalden finale yüzüne bak,
Unut agno'nu
Koru kendini kötü hocadan,
Bir de bahar akşamlarından;
Bir de makarnayı
Son lokmasına dek yemeği,
Bir de ağız dolusu gülmeyi unutma hiçbir zaman.
Bir de kimbilir,
Sevdiğin kadın sevmez olur,
Ufak bir iş deme,
AA beklediğin büt, kalmış gibi gelir,
gurbetteki adama.
gurbette kebabı, köfteyi düşünmek fena,
makarnayı, yumurtayı düşünmek iyi.
Durup dinlenmeden kopye çekmeyi,
Bir de sörfü tavsiye ederim sana,
Bir de batak öğrenmeyi.
Yani üniversitede onyıl, on beş yıl,
Daha da fazla hatta
Geçirilmez değil,
Geçirilir,
Kesilmesin yeter ki
burslar, KYK'nın verdiği ufak gelir!

*N.Hikmet Ran'ın şiirinden şey edilmiştir.