30 Temmuz 2012 Pazartesi

Ağlamak

ağlamak bir bebeğin ihtiyacını duyurma yöntemi
bebeklikten çocukluğa geçenin naz hâli ağlamak
bir bulut tutumu bazen
bir duygu yoğunlaşması gözyaşı
aklın, belki mantık demeli, işlemediği, hislerin esamesinin okunduğu bir kriz biçimi
kâh sinirden kâh neş'eden ağlamak
ağlamak Allah'ın kullarıyla ilgili ayetlerini duydukça ağlamak
ağlamak pişman oldukça, tövbe ettikçe
ya ümitlendikçe
ağlamak dertlenip hâlimize
ağlamak kırılan hayalimize
ağlamak ayrılıkça, ağlamak vuslatça
ve ağlamak kalp burkuldukça

29 Temmuz 2012 Pazar

Esirge Ve Bağışla

                                               ESİRGE VE BAĞIŞLA
‘Biz her şeye, esirgeyen ve bağışlayan, çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan, Rabbin adıyla başlayan insanlarız’ ve O’nun adıyla başlamak boynumuzun borcu. Bizim O’nun adına, her isminin, her kelimesinin, her kıvrımına, muhtaçlığımızdan olsa da; bi türlü bu muhtaçlığı tam kabullenemeyiş bizimkisi. Koy verip gidememeler... Sadece dil ile tekrardan ibaret kalan kelimeler,La ilahe İlla’Allah’ lar, Hakkını veremeden söyleme cüretini göstersek de hep bir sığınış Rabb’e  O’nun büyüklüğüne yüceliğine. Maksat niyetimizin halisane olduğunu belirtmek istercesine.İbrahim’i yakacak ateşi söndürmeye çalışan karınca misali, safımızı belli etmek  için edilen kelamlar belki de, ACZ’imizin farkında olarak. Bu farkındalık içinde kalabilme  sürerliliği umudumuz… hep  bir umut…hep bir beklenti…  Kundağındaki bebeğin mama beklemesi gibi bir ACZiyet,  hasta yatağından kalkacak takati olmayan  bir yaşlı teyzenin başkasına muhtaçlığından daha büyük bir ACZiyet daha büyük bir muhtaçlık. Öyle bir muhtaçlık ki; bunun için hasta  ya da bebek olmaya gerek yok her anımızda O’nu hissetme varlığının  yanımızda olduğunu hissetme ihtiyacı…
 Tüm Kainat O’nu haykırırken yüzümüze bu  duymazlık  neyin nesi öyleyse?
Kimdir bizi O’na ulaşmaktan alıkoyan? En basitinden  sabah namazımıza engel olan, sünneti seniyyeyi bir teferruat olarak görüp uygulamaktan aciz olan  bizlerin kalbindeki bu rehavet  nereden? kimden? Var mı içeride olanları göreniniz? İçerdekini görmüşlüğünüz?  
Sadece içerdeki mi dışarıdakiler saymakla bitmezken; dışardakileri görmekten ve gözümüzü alamayışımızdan içimize dönemedik gitti.
Hani düsturumuzdu ‘bir lokma bir hırka’  hani  ne zaman uyduk aklımızdaki ideal portreye. Ve daha hangi mazeretleri üreteceğiz kendimiz için ,daha ne kadar ertelemek planımızı?  sanki biz erteleyince; ölüm saniyemiz, dakikamız, saatimiz, günümüz değişecekmiş gibi….
Dünyanın bütün sabahlarını alıp gitmeden buradan, karanlıklara gömülmeden;

'Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harfleri acz tutuyor
Bağışlamanı dilerim

Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme

Hayat bir boş rüyaymış
Geçen ibadetler özürlü
Eski günahlar dipdiri
Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harflerinde kimliğim
Bağışlanmamı dilerim

Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme
Hayat boş geçti
Geri kalan korkulu
Her adımım dolu olsa
İşe yaramaz katında
Biliyorum
Bağışlanmamı diliyorum...’
(‘Abdurrahman Cahit Zarifoğlu’)

Desek ve başlasak sıfırdan.Adeta bir Necip Fazıl dönüşümü yaşasak içimizde. Ve dışa yansıtsak bunu. İşte O zaman Bir Hira Dinginliği kaplar mı her yanı?
                                               


12 Temmuz 2012 Perşembe

Ramazandan Bayrama


    "Medine bir numûnedir. Doruğa ulaşan toprağın bitekliği, katılığından parça parça olmuş, bulutları fevç fevç eritmiş ve ebediyyet çiçeğinin kıtalara açılımında yıldız suları olarak akıtmıştır onları. Savaşlar anne şefkatini aşan bir inceliğin ölçüsündedir.
    Mekke, sabrın tahammülle örüldüğü bir keyfiyet armasıdır. En çetin sınavlarla aşılan engeller ve olgunlaşılan bir ocaktır. Hicret, bir yığın serüveniyle kutsal aşamanın ebedî örneğidir.
Mekke ve Medine mührünü basmıştır kâinata. Şam, Bağdat, Kahire ve İstanbul bu mührün yankısını yansıtmakla şeref kazanmışlardır, asırlar boyu.
    Oruç ayı Allah'ın aylarından bir ay olduğu halde kutsanır hepimizce. Yakup'un oniki kardeş içerisinde Yusuf'a olan ilgisi gibi bir şey Mevlâ'nın Ramazan'a değer verişi çünkü. Bir sebep, bir kolaylık, bir şans. Rahman'ın taşan rahmet deryasından fışkırıp bütün âsileri kapsayacak kadar geniş olan mağfiretinin sergilendiği mübarek bir aydır o. Ruhlarımızı hicretten miraca kadar koşturup bin aydan daha hayırlı geceleri barındırır bir gecesinde. Ruhumuz onunla birlikte yeni bir muhasebe zeminine kavuşur. İmanlar tazelenir. Cennet ve Cehennem yaklaşırlar iyice. Kabirden yana ülfet fazlalaşır. Münker ve Nekir, isimlerinin ifade ettiği müphemlikten biraz olsun arınırlar. Vahyi, Cebrail’in yeni iletişi anındaki sıcaklığıyla algılarız o saffet halimizde. Mikâil ve İsrafil'in yükümlülüklerini hatırlayarak yeniden haykırırız yürekten tasdiklerimizi. Çünkü engeller büyük ölçüde etkilerini kaybetmişlerdir. Azrail'e "hoş geldin" diyebilme hünerini gösteriş derecelerine yükselme seyrimizin kutsallığıyla coşmaktadır artık ruhlarımız.
      Ferdinand'ın orduları alçakça üzerimize çullandığı an kendimizi savunma imkânımız yok değildir aslında. Ama ne var ki El-Hamra sarayının ziynetleriyle büyülenen beyinlerimiz şeytanların en büyük desteğidir. Kurtuba'nın elden çıkması için şer ittifakı kemal bulmuştur. Oruç bu büyünün panzehiridir. Bu ittifakı dağıtacak ve zaferin sıcak zevkini iftar saatlerinde ve Cennet bahçelerinde hissettirecek bir savaş muştusudur o.
      Oruçla birlikte safiyetine kavuşan ruhlarımız bin bir parçaya bölünen kutsal avizenin görkemli anlarını hatırlarlar. Buhara ve Semerkant'a ulaşan ışık huzmelerinin Konya ve Bursa'ya yansıyışının anısını duyumsarlar iftar öncesinde ve Ramazan seherlerinde. Bütün bunları hatırlarlar da Allah'ın(cc) asla tebdile uğramayan sünnetini afakî ve enfüsî boyutlarıyla sezinlerler.
      Toplumsal alanda gereği gibi temsil edilemeyen mukaddes inançların nefse tatbiki anında içine düşülen çıkılmazlar ve çarpıklıklar görülüp de artık rüyayı hayata tercih ederek bir Yahya Kemâl gibi hatırlara gömülmek. Ama bununla bitmez. Teravih hareketin ifadesidir. Kulluk halinin tekmilini simgeler o. Hülyalara yer olmadığını hatırlatır sürekli.
     Kutsal avizenin bir parçaya bölünmüş kıvılcımları çevrelerini fersiz bırakmamalı. Gerçek kimliğine kavuşup başkalarına alet olmamak için yeniden yekvücut olmak gerekliliktir. Boşlukta erimeyi, yok olmayı engellemenin tek çaresi. Varlığın hakiki gayesine ulaşmasının alternatifsiz biçimi.
     Oruç maddesiyle, mânâsıyla, ruhuyla bedeniyle aramızdadır. Kendisinden çıkan rahmet pınarlarını adeta gözlemliyoruz. O halde pınarın kaynağına daha bir yakınlık gerek. Bir daha uzaklaşmamacasına. Hoş, pınarın başında olmakla bitmiyor işimiz. Her birimiz kaplarımızın alabildiği kadarla yetinmek durumunda kalıyoruz.
Bayramlar zafer sonuçları ve sevinçleridirler bir anlamda. Evet, nefse karşı yoğun olarak verilen son bir aylık mücadeleyi bayramla kutluyoruz.
     Bir gün bahçemizin gülleri açılıp, şehitlerimizin kanlarıyla sulanan ağaçlarımız yemişlerini verdikleri an verilen gerçek mücadelenin, orucun nefis çapında temsil ettiği hakiki savaşın zafer çığlıklarının kulaklarımızda çınladığını hissederiz.
     Bir gün yüreğimizin ta derinliklerinden "bugün bayram" diyebilmenin hasretiyle kavrulan çilekeş müslümanların bayramları tebrike değerdir. Mübârek olsun."

 80'li yıllardaki bir Zaman Gazetesi'nden köşe yazısı.


8 Temmuz 2012 Pazar

zühdü seçemeyen zamanelerdik, biz.

http://zekizabeth.deviantart.com/favourites/#/d524wp5



hiçbir şey istememeyi iste'meli'yiz diyoruz
da;
hiçbir şey istememeyi, gerçekten istediğimizden emin olamıyoruz.