İnanç, ne yalan ne de doğrudur.
İnanç, düpedüz hakikattir. Hakikat ise senin hakkın olandır ve kimseyi
inandırmaya hakkın yoktur. Bir kez gelmişse aklına hep orada kalır. Uğurladım
sanırsın gitmez. Heves etmişsindir ve kalmıştır kursağında.
“Ben bunun doğru olduğuna inanmıyorum!” diye
haykırıyor adam.
Yıllardır çalıştığı okulda taht
kurmuş hoca sandalyesinden sınıfa doğru inliyordu. Bir türlü anlayamadığı ve bu
yüzden de tahammül edemediği o kıza ve başındaki örtüsüne bakarak. Kız tüm
sınıfın fav.ladığı tweetlerin gezdiği eylemlerin geçtiği kafelerin üzerinden
geçerek karşılıyor öğretim görevlisini.
“İlk aklınla değil gönlünle inanırsın.
Aklın yetişemediği yerdir kalp. Çünkü inanç, bir müslümanı camiye götüren akıl
hafızası ya da ayakları değil gönlüyle kanıtladığı vazifesidir.” Diyor kız,
adama karşılık vermezcesine.
Adam neye uğradığını şaşırarak
gözden geçiriyor okuduğu kalın kitapları. Öyle demiyordur çünkü bilgi ona;
Müslüman bilmez zırcahildir. Hacıyla hocayla uğraştığından kitap yüzü açmaz.
Bütün her şey bizde var. Bizim yazdığımız ve okuduğumuz kitapta. Gerisini
görmez ama yine da onlar kara yobazdır nerede ne yapacaklarını bilmezler at
gözlükleriyle. Hem Müslüman mazlumdur. Hep itilir bilmez öyle laflar etmesini
ki dirensin (!)
“Ve müslüman asla sabah beş yatsı
on çalışan vazifeli bir memur değildir. Müslüman, yaşamına inanan ve inancını
yaşayan ölümlü bir insandır.” Diye direnir kız her cümlenin hakkını vererek
nefes aralarında. “Mesela bir memur gittiği her yerde vazifesini yapmaz.
Memuriyeti yalnızca mesai saati içindedir.”
Sınıf, adamın gelmişini geçmişini
sayıyordu içinden.
“Bir ki üç”;
Fakat müslümanın mesaisi kalu beladan başlar;
“Sıfır”
Verdiği söz ancak ölümüyle tamamlanır. Ve
insan nasıl yaşarsa öyle tamamlanacaktır.
Adam alt olduğu hissederken bir
kez daha inkar eder saygınlığı üstüne; burası üniversite tabi herkes kendi
görüşünü söylemeli, derken tersine dönüyordu tüm bildikleri.
Dünya, çocukluğunda duyduklarının
hep tam tersidir aslında. Bu dünya da yarım bıraktığın her şey seni arkandan
ağlatacaktır. Şimdi ağlayıp sızlanmadığın her günahın ve secdeden esirgediğin
her anın yetim bir çocuğun gözü önündeki donatılmış sofradan esirgemiş gibi
olacaktır.
Kızın söylediklerinin gerçeklik
payı örtüsüne hayranlığını bir kat daha artırsa da kızın edebiyle gizlediği o
bakışları arasında gizler kibrini.
Ve sonunda ders biter,
sınıf dağılır,
hoca bakar,
kız susar.
Fakat ne zaman her şeyi geriye
almak, ait olduğun yere döndürmek istersen o zaman taşı gediğene oturtup o yola
yetiştirileceksin. Bu yol ki bir rıza dışına çıkılmayan ve bu öyle bir
çıkılmayan yol ki seni tüm yollardan koruyandır.
Yanlış yoldayım demek doğru
bildiklerinin üstüne asfalt dökmek kadar zordur. Bir hoca kalın kitaplar içinde
bulduğu önyargılarını kolay aşamaz belki ama bir öğrenci okuduğu tek kitaptan
sonra bütün tağutları yıkacak bir imana sahip olabilir.