![]()  | 
| Sevmek Zamanı, 
1965. Aşk'ın resmi: seyir eden bir adam, resminin seyredilmesini seyreden bir kadın.  | 
Niye tanımlayalım ki zaten, 
adlarını her dilde dahi bulamadığımız bazı kavramları niye ve ısrarla 
tanımlayalım ki? Hepsi baktığımız yere ve zamana göre değişkenlik gösteriyorsa 
ve kesinlikle gösterecekse neden uğraşalım? “Bir akşam Füsun'un karşısında 
oturmanın verdiği huzur içimdeki cinleri yatıştırınca, mutluluğun çok basit ve 
herkesin bilmesi gereken reçeteyi keşfedip kendi kendime mırıldandığımı 
hatırlıyorum. Mutluluk, insanın sevdiği kişiye yakın olmasıdır yalnızca” Orhan 
pamuk / Masumiyet müzesi. (…) Yazılmış ve okunmamış kitaplarda geçenler 
adedince.  Ortağı ve benzeri mutluluk 
tanımı gibi aynı. Tanımını tecrübe ettiğimiz kadarıyla ve şekliyle 
yapabildiğimiz.
‘Biri hatırına yenilmek’ derdim ben. Yenebilecekken belki/üstelik. Yenmeyi severken, yenilmeyi istemek. Belki en çok en’lediğimiz şeyden vazgeçerek. Öyküleri yüzünden adları hep yaşayan hemen her milletten çıkmış ikililerin başına da hep gelen gibi; engeller vardır ve feda edebildikleri engeller büyüklüğünde âşık’tır kahramanlarımız.
‘Biri hatırına yenilmek’ derdim ben. Yenebilecekken belki/üstelik. Yenmeyi severken, yenilmeyi istemek. Belki en çok en’lediğimiz şeyden vazgeçerek. Öyküleri yüzünden adları hep yaşayan hemen her milletten çıkmış ikililerin başına da hep gelen gibi; engeller vardır ve feda edebildikleri engeller büyüklüğünde âşık’tır kahramanlarımız.
Bahsi geçmesi nerdeyse şart 
oldu; İlahi aşk ve mahiyeti 1de. İlahi Aşk’ın kanıtı Kurban’dır, peygamberi de 
ateş’in yakamadığı İbrahim’dir. Sınayan ve sınananlara ne mutlu.
Gönülcüğüm Kalu Bela’dan beri 
hem muhabbeti hem gevezeliği en çok yapılan bu konuda biraz daha konuşmak 
isterdi. Sosyolojik, biyolojik, başka kulvarla da üstelik. Yine de; kadınlar 
âşık olmasın. Fıtratları aşk’a meyyal olanları da üstelik. Kadınlar âşık 
olmasınlar ve “beğendikleri bir aşk’a karşılık” versinler. Yani onu en güzel 
seven’i sevsinler. 
*
İki naçiz alıntıyla hoşçakal 
diyelim;
"İnsan yarım kalmış bir projedir. Onu aşk tamamlar. Fakat 
sonra bir vakit aşkı uğruna terk ettiği kendisiyle yüz yüze gelir. Bu aşığın 
imtihanıdır. İşte orda bir tercih yapmak zorundadır. Ya kendini seçecektir ya da 
kendi ölümünü. Eğer gerçekten âşıksa, aşkı gerçekse kendi ölümü karşısında diyet 
istemez ve tamamlanır. Asla gerçekleşmeyeceğini bildiği bir hayali kurmaya 
mahkûmdur. Asla kabul olmayacağını bildiği bir duayı kabul etmeye. Yazık, ama 
bunu kabul eder. Bir büyüğümüzün söylediği gibi;
Vuslat varsa aşk yoktur."
Şubat(dizi) / 16. 
Bölüm.
*
İçim sesi, ruh sesim 
Keşfsever’in de sesiyle bitirelim o halde. Yalnızlık Sözleri 
beyefendisinden;
“Aşk yeni bir şey değildi. Herkes hayatında aşkı tatmıştır. Elbette yüksek ve 
alçak düzeylerde, çirkin veya güzel tecellilerde, yüce veya aşağı, küçük 
veya büyük, hatta çeşitli cinslerden. Ama hiçbir aşk kendinde 
boğulan,
dertleriyle boğuşan beni bu kadar cezp etmedi. Hissettiğim, ihtiyaç duyduğum ve susadığım aşk değildir. Asla aşksız kalmadım ama asla âşık olmadım.
Kendimi sürekli aşktan üstün gördüm.
Kendimi böyle duygulardan uzak gördüm.”
dertleriyle boğuşan beni bu kadar cezp etmedi. Hissettiğim, ihtiyaç duyduğum ve susadığım aşk değildir. Asla aşksız kalmadım ama asla âşık olmadım.
Kendimi sürekli aşktan üstün gördüm.
Kendimi böyle duygulardan uzak gördüm.”

rast makamı. vardır elbet bir izahı.
YanıtlaSil