29 Temmuz 2012 Pazar

Esirge Ve Bağışla

                                               ESİRGE VE BAĞIŞLA
‘Biz her şeye, esirgeyen ve bağışlayan, çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan, Rabbin adıyla başlayan insanlarız’ ve O’nun adıyla başlamak boynumuzun borcu. Bizim O’nun adına, her isminin, her kelimesinin, her kıvrımına, muhtaçlığımızdan olsa da; bi türlü bu muhtaçlığı tam kabullenemeyiş bizimkisi. Koy verip gidememeler... Sadece dil ile tekrardan ibaret kalan kelimeler,La ilahe İlla’Allah’ lar, Hakkını veremeden söyleme cüretini göstersek de hep bir sığınış Rabb’e  O’nun büyüklüğüne yüceliğine. Maksat niyetimizin halisane olduğunu belirtmek istercesine.İbrahim’i yakacak ateşi söndürmeye çalışan karınca misali, safımızı belli etmek  için edilen kelamlar belki de, ACZ’imizin farkında olarak. Bu farkındalık içinde kalabilme  sürerliliği umudumuz… hep  bir umut…hep bir beklenti…  Kundağındaki bebeğin mama beklemesi gibi bir ACZiyet,  hasta yatağından kalkacak takati olmayan  bir yaşlı teyzenin başkasına muhtaçlığından daha büyük bir ACZiyet daha büyük bir muhtaçlık. Öyle bir muhtaçlık ki; bunun için hasta  ya da bebek olmaya gerek yok her anımızda O’nu hissetme varlığının  yanımızda olduğunu hissetme ihtiyacı…
 Tüm Kainat O’nu haykırırken yüzümüze bu  duymazlık  neyin nesi öyleyse?
Kimdir bizi O’na ulaşmaktan alıkoyan? En basitinden  sabah namazımıza engel olan, sünneti seniyyeyi bir teferruat olarak görüp uygulamaktan aciz olan  bizlerin kalbindeki bu rehavet  nereden? kimden? Var mı içeride olanları göreniniz? İçerdekini görmüşlüğünüz?  
Sadece içerdeki mi dışarıdakiler saymakla bitmezken; dışardakileri görmekten ve gözümüzü alamayışımızdan içimize dönemedik gitti.
Hani düsturumuzdu ‘bir lokma bir hırka’  hani  ne zaman uyduk aklımızdaki ideal portreye. Ve daha hangi mazeretleri üreteceğiz kendimiz için ,daha ne kadar ertelemek planımızı?  sanki biz erteleyince; ölüm saniyemiz, dakikamız, saatimiz, günümüz değişecekmiş gibi….
Dünyanın bütün sabahlarını alıp gitmeden buradan, karanlıklara gömülmeden;

'Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harfleri acz tutuyor
Bağışlamanı dilerim

Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme

Hayat bir boş rüyaymış
Geçen ibadetler özürlü
Eski günahlar dipdiri
Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harflerinde kimliğim
Bağışlanmamı dilerim

Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme
Hayat boş geçti
Geri kalan korkulu
Her adımım dolu olsa
İşe yaramaz katında
Biliyorum
Bağışlanmamı diliyorum...’
(‘Abdurrahman Cahit Zarifoğlu’)

Desek ve başlasak sıfırdan.Adeta bir Necip Fazıl dönüşümü yaşasak içimizde. Ve dışa yansıtsak bunu. İşte O zaman Bir Hira Dinginliği kaplar mı her yanı?
                                               


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

isminizi ya da mahlasınızı belirtmediğiniz sürece yorumlarınızın yayınlanmama ihtimali vardır.