30 Mart 2016 Çarşamba

BAHARI KOZMOPOLİT OLARAK SELAMLAMAK



   Baharın yazma hissi uyandırdığı yadsınamaz bir gerçek. Bu gerçeklik bugün de aynı şekilde gün yüzüne çıktı. Yazmak için önce masamı cam kenarına pencerede duran çiçeklerin önüne getirdim.        
   Pencereden görebildiğim ağaçları ve mis gibi gökyüzüne bakmak kelimelerin akışını kolaylaştırıyor.
Laleler de güzelliklerini sergilemeye başladı bugünlerde. Laleler renk gösterisine başlamışken; bahara, lalelere, İstanbul’a ve hayata dair bir şeyler karalamamak olmazdı.
   Yine kocamı evden uğurladığım akşamüstlerinden birinde (evet yanlış okumadınız ‘kocamı’ diyorum;  çünkü şu suskunluk döneminde medeni halimdeki değişime alışmak bir yıl sürdü.) Kendimle baş başa kaldığım böyle akşamların ayrı bir tadı oluyor benim için, yazmak için bulunmaz fırsatlardır. Fona da  Jamal Slitine'in 'Hobbi' Lak şarkısını seçince  yazmak için tüm şartlar tamam oluyor.
    Ne diyorduk; bahar, sokaktan içeri dolan çocukların bağırışları biraz da . Ara sıra parmaklıklara çarpan topun çıkardığı gürültüye ben çoktan alıştım. Emekli amcalar ve yaşlı teyzeler çok memnun olmasalar da, baharın habercisi, biraz da o top gürültüsüdür.
     Dün Kadem-i Şerif tekkesinin bahçesindeki kabirlerin üzerlerinde, kırmızı laleleri görünce, özlenen bir dosta kavuşmanın heyecanını duydum. Kabirlere çoktan hayat gelmişti. Şehir ise patlayan bombalar sebebiyle ne kadar içine gömülmüştü şu günlerde. Ahmet Kaya  Kum Gibi şarkısını söylüyor yazının burasında. Ülkece, bombalardan bahara hızlı bir geçiş dileğindeyiz.
     Vapurla karşıya geçmenin  zamanı geldi çattı.  İşten çıkıp sahile kadar yürümek, günü yorgunluğunu atmaya birebir. Özellikle Hüdayi yokuşundaki kitapçılara uğramakbirkaç kitap almak, oradan çıkıp Hüdayi Hazretlerine bir selam vermek, yolu kıymetlendiren bir tat bırakıyor dimağımızda. Bugünlerde Uncular Azat yokuşundaki H yayınları ise  Üsküdar’a yeni bir soluk getiren mekanlardan. İçeri girince öncelikle Niyazi Mısrî hazret karşılıyor sonra eserleri, biraz ilerleyince de Tapduk kapısına varan Yunus’un tablosu. Ressam Tülay Gürses Hanımefendi 'renklendirmiş'. (renklendirmek terimi ressamın kendi deyişidir.) Tülay hanım da ararken bulanlardan. Tatçı hocayla tanışmalarını anlatmıştı. Kaderin üstünde bir kader olduğunun bir delili de bu tanışmaydı.
    Mustafa Tatçı  hocanın kuruluşuna öncülük ettiği, Leyla İpekçi hanımın ve Sadık Yalsızuçanlar ağabeyimizin sıkça uğradığı, birlikte  sohbet etme imkanı bulduğumuz  bir kitapçı. Üsküdar, her sokağında bir irfan ocağı barındıracak kadar zengin bir geleneğe sahip. H yayınları bunlardan sadece biri.
    Yeni Valide Camii'nin hemen arkasına ise yeni bir mekan açılmış; ‘Mihrimah İstanbul’. Mihrimah Camiinin  arkasındaki Mihrimah Cafe ile karıştırmayın sakın. ‘Mihrimah’ ve  ‘Cafe’  ikilisi yanyana ne kadar eğreti duruyor olsa da  masalarda kitapların olması  hoş. Gençlerin, oturup kitap okuyabileceği yerlerin her gün çoğalması ümit verici. (Kitapları instagramda paylaşmak yerine, okumayı tercih ettiklerini varsayıyoruz burada) Hoş bir hava katmış hemen cami avlusunun dibinde. Nihayet derginin Mart  sayısının konusu  'yaşam alanı avmler değil yaşam alanı kütüphaneler istiyoruz' sloganıydı.  Sanırım  mekan sahipleri  işi ticarete dönüştürerek ‘yaşam alanı cafe’ meselesine çoktan el atmışlar. Eh ne diyelim, ruhsuz pop müziklerin çaldığı, kocaman tv ekranlarında saçma sapan klipler dönen mekanlar olmadığına şükredelim.
     Konu nasıl da dallanıp budaklanıyor efendim, bahar diyorduk. Vapura atlayıp da şöyle bir Eminönü’ne salınma vaktidir. Emirgan ise  gezilmeyi bekleyen bir cennet minyatürü şimdilerde.  En güzel lale fotoğrafını her yıl olduğu gibi bu yıl da ben çekeceğim diyorum. Kendi yarışımda kendime beğendiremiyorum bir önceki çektiğim fotoğrafı. İstanbul böylesine çıldırtıcı oluyor işte baharda.
Ahmet Altan ne diyordu  1 Mart’ta yazdığı ‘Çiçekler İsyan ve Kadınlar’  isimli yazısında;
 ‘Önce mimozalar gelir…’
Önce mimozalar der ve tüm çiçekleri sayıp, başörtüyü  en sonunda yerin dibine gömer ve ahlaksızlığı yüceltir.  İsyanı kamçılar. İsyana davet eder eşrafını. İsyan yakışır bize der.
     Ah bir bilse bizim İsyan Ahlakımız Nurettin Topçu bey ile şekillenir. Müslümanın İsyanının bile Bir Ahlakı var. Bir Kur’an ve sünnet çizgisi var.
‘Bahar’ da siyasete alet edilenler güruhunda yerini almış oldu böylece. 
Ne  diyelim  Newroz piroz be! O zaman.
*Baharı tefekkür aracı kılıp Kendine yakınlaşmamıza vesile eden Rabb'e sonsuz hamd, sonsuz şükür! (*Newroz piroz be’ nin Müslüman sözlüğündeki tanımı).
böylece baharı bir kemalist- bir müslüman- bir kürt olarak  ( en çok müslüman olarak) selamladıysak  güzel günler göreceğiz çocuklar...

http://tulaygurses.com/ (Tülay hanımın çalışmalarını görmelisiniz...)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

isminizi ya da mahlasınızı belirtmediğiniz sürece yorumlarınızın yayınlanmama ihtimali vardır.