2 Haziran 2011 Perşembe

Şair, yazar tanı(MA!!!)

şairi görmek, yazarı görmek neden önemli addedilir oldu?
en nihayetinde şairler de yazarlar da bir nevi yalancılardır.
ve aslında yalancılar bilinmeyi istemezler, istememeliler en azından.
bugün söz sanatlarıyla uğraşan bir kimse yeterli nevrotikliğe sahip biriyken bir de bilinmek istiyorsa, bu onun sanatçılığını tartışılır hale getirir.
bu herkesin kendi içinde hesabını yapacağı vicdani bir muhasebe...
içlerinde olanı ancak onlar bilir...

zamanın fanusunda, güvenli bir hapsedilmişlik içinde, tarihin hiçbir döneminde bu kadar iç içe olmadığımız, insanlarla ve gerçeklerle, aramıza perde germesini umduğumuz, bize bir parça özgür olduğumuzu, kendimiz olduğumuzu hissettiğimiz eserleri yaratan kimseleri elle tutulur gözle görülür kılmanın ne manası var?
rasyonalizmin modernize edilmiş ahlakı, kuantum mekaniğinin belirsizlik ilkesi, hepimizi psikosomatik rahatsızlıklara maruz bırakıp patolojik bir "bilme" histerisine itti.
artık tanrı'nın varlığını bile bilişsel yetenekleriyle "kavramak" isteyen post-modern insanlar çıktı ortaya.
konuşan bir tanrı'dan var olduğunu ispatlamaya zorlanan, bunu belirli bir akademik düzeyde yapması istenen, aksi halde söylediği şeyler hurafe yaftalamasıyla toplum içinde değersizleştirilen, kalabalıklardan uzaklaştırılan, yalnızlaşan bir tanrıya döndü artık inancımızın mabudu...
bu seviyenin olduğu bir mekanda, elbette söyleyecek sözü olduğunu düşünen insanlar da kendilerinin varlığını kanıtlamak zorundalar.
yoksa bir kimsenin kendisini değerli görmesi, "narsistik" kırılmalar taşıyan bir elmas gibi göz alıcı olmaya mahkum!
ki bugün o camdan elmasın da taliplisi bulunur.

Mozart, kralın sarayında, bir gece bir hizmetçiyi kovalarken krala yakalanır.
ikisi de olayın vehametinden kızarmıştır.
Mozart, "ben aşağılık bir insan olabilirim, ancak eserlerim kıymetlidir!" diyerek odasına çekilir.*
Murat Menteş, bir söyleşisinde bütün önemli addedilen şahsiyetlerin, karşılaşıldığında, insanda ister istemez "bu muymuş?" hissi uyandırdığından bahseder.
bu karşılaşmalarda insanın kendi olgunluğu arttıkça yaşayacağı hayal kırıklığı azalır.
ne var ki bugün meyveler hormonla olgunlaştırılmaktadır, tıpkı "sanatçı"ların reklamla olgunlaştırıldıkları gibi...
hasılı kelam, siz siz olun sevdiğiniz yazarı, şairi yakından filan tanımaya kalkmayın,kendinizden de tiksinmeyin...

*hikaye Dücane Cündioğlu'ndan bir tv programında dinlenilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

isminizi ya da mahlasınızı belirtmediğiniz sürece yorumlarınızın yayınlanmama ihtimali vardır.