27 Ocak 2012 Cuma

Platon'ik


Bir varmış bir yokmuş... Ya da diğer bir de varmış.
Evvel zaman içinde kalbur'un saman içinde olduğu yıllardan biraz daha önce, Akdeniz'in güzel plajlarıyla ünlü ülkelerinden,  şimdiki adıyla Yunanistan eski adıyla Antik Yunan'ın Atina vilayetinde bir genç yaşarmış. Gerçek ismi Aristocles olan bu genç adama arkadaşları Latince"geniş omuzlu" anlamına gelen Platon derlermiş. [Kendisinin de hoşuna gitmiş olacak ki, böyle bir lakabı istemediğine dair veya arkadaşlarıyla bu yüzden kavga ettiğini söyleyen herhangi bir kayda rastlanmamıştır.]

Platon yaşıtlarından biraz farklı olarak matematik ve hocası Sokrates’in etki ve telkinleriyle felsefe konularıyla haşır neşir olmuş. Durmadan okur, çözer, düşünür, kendi kendine sorular sorup cevaplar verir, sokakta, pazarda, bağda, bahçede gördüğü insanlara enteresan sorular sorup bir şeyler anlatır, onların anlattıklarını da dinlemeyi ihmal etmezmiş. Bu koşuşturma ve konuşturmalardan arta kalan zamanlarda Akdeniz’in mavi sularında serinler, sonra bir zeytin ağacının gölgesinde çayını yudumlar sonra şekerleme yapar hülyalara dalarmış… Yine o şekerleme yapıp hülyalara dalarmışlardan birinin sonundayız...

Hayatında bundan sonra geçecek uykusuz geceleri hesaba katmadan gözlerini ovalayarak, ellerini iki yana doğru açıp"ııuuaaaa!" gibi, bir filozof adayına yakışmayan sesler çıkarırken, belini sağa sola çevirip kıtırdatarak uyanma evresinin kombosunu tamamlamaya çalışıyormuş. Son kıtırdatmada yani tam 90 derecelik açıdayken onu görmüş…
Ufuk çizgisinde görünen sıcak hava gözlerinde Meksika dalgası yaparken Plüton’un kızıl saçları, serseri dalgalar üzerinde süzülen bir yelkenli gibi yol alıyormuş.O andan sonra olanları ağır çekimde takip eden Platon gördüğü güzellik karşısında ömrünün son dakikalarını yaşayan bir kelebeğin halet-i  ruhiye’sine bürünmüş ve son saniyelerinin keyfini çıkarmak için gözlerini Plüton’a çevirerek kendisini rüzgarın koynuna bırakmış.
Plüton;  
kızıl saçları, 
kırmızıya çalan gözleri, 
Amasya elmasını kıskandıran elmacık kemikleri, 
taze bir fındığı dalından düşürecek güzellikteki burnu 
ve 
çileklere nasıl olmaları gerektiğinin dersini veren dudaklarıyla 
dünya’nın ve Platon’un yörüngesini kaydırmış.  Zeyna’yı kıskandıracak derecede atletik olan bu hatun kişisi aslen Plütonluymuş.[ Zaten bu özelliklerin bir kızda toplanıp bir araya gelmesi için aslen Plüton’lu olması ama Marsta büyümüş olması gerekir.] Plüton’a ismini babası ve koloni başkanı olan Paraton vermiş.  Paraton amcası ölünce koloninin başına geçmiş. Çünkü Plüton yasalarına göre taht amcadan yeğene geçmekteymiş. [varis olarak ortada bir yeğen olmaması ihtimaline karşı, ne olur ne olmaz diyerek küçük bir erkek çocuk yeğen olarak evlatlık alınırmış.] Amcasının zamanında başlayan iklim değişikliği ve küresel soğuma Paraton zamanında daha da şiddetlenip artarak devam etmiş.Plüton halkı soğuktan ölmeye ve ülke yavaş yavaş buz tutmaya başlayınca yaşanılmaz bir hal alan gezegenden bütün koloni gemilerine atlayarak Marsa göç etmişler. Marsta yeni bir hayata başlayan Plütonlular yeni yerlerine alışma ve eski yerlerini özleme arasında duygu çatışması yaşarken, küçük bir kız çocuğunun dünyaya! gelmesiyle moralleri bir nebze olsun düzelmiş. Baba Paraton kızının adının ne olacağını hiç düşünmemiş. Çünkü, gezegenden ayrıldıkları gün kızının adını zaten koymuş.  Eski Plüton yeni Mars halkı bu habere çok sevinmiş. Aynı zamanda da çok duygulanmışlar. Anlayacağınız nur topu gibi yeni bir duygu çatışmaları olmuş.

Plüton göz açıp kapayıncaya kadar, bütün çocuklar gibi düşe kalka büyümüş ve artık genç bir kız ve tam bir afet olarak gelişimini tamamlamış.Alışveriş yapmayı galaksideki bütün hemcinsleri gibi çok seven Plüton ara sıra da diğer gezegenleri gezip görmeye bayılırmış.Bu gezip görmeye bayılırmışlardan birinin sonundayız...

Plüton Atina gezisini tamamlayıp taş yoldan gemiye doğru ilerlerken, Platon kendi çağdaşları olan heykellerden biraz farklı olarak ağzı açık duruyormuş,o ana kadar yunan topraklarındaki hiçbir kızın kendisini bu kadar etkilemediğini ve yaşadığı bu duyguyu daha önce hiç yaşamadığını fark etmiş.Böyle bir şeyin bir gün mutlaka başına geleceğini biliyormuş. Biliyormuş ama şuan uykudan yeni kalktığı bir anda başına gelmesinin adil olmadığını düşünmüş.  Sonra içinden, “ Aşk dediğin insanı hazırlıksız yakalamalı ki kimin önceden dersine çalışıp, kimin çalışmadığı belli olsun.” Demiş ve kendi tezini çürütmüş.Bu kız platonda ne tez, ne anti tez, ne de sentez bırakmış. Bütün bunları düşünürken belinin 90 derecelik açıyla durduğunu ve ağzının hala açık olduğunun farkına nihayet varmış. Bu şekilde Plüton’un kendisini görüp spastik zannedebileceği ihtimalini hatırlayarak hemen kendine çeki düzen vermiş ve ayağa fırlamış. Boydan giydiği elbisesini düzeltip taş yolun kenarında tam Plüton'un geçeceği yerde bir filozof karizmatikliğiyle durmuş. [enteresan bir duruş tabi] Ve Plüton ceza sahası içine girmiş. Saçlarını rüzgara bırakıp bir sağa bir sola savurmuş. Platon durur mu? O da savrulmaya başlamış, tam devrilecekken yolun diğer köşesine koşmuş. Koşmuş koşmasına da, bu girişimi de Plüton için herhangi bir şey ifade etmekten ziyadesiyle yoksunmuş.
Platon bu durumu görünce aklına arkadaşlarına söylediği sözler gelmiş. “kızlara ilgisizmiş gibi davranacaksınız o zaman arkanızdan koşarlar. Zaten önemli olan, ilgisizmiş gibi davrandığınız kızlar değil, sizinle ilgilenmeyen kızlardır.”  Plüton’un yürüdüğü taş yoldan alt yazı olarak geçen bu sözlerin ikinci parçası tam olarak Plüton’u anlatmaktaymış.  Çünkü Platon’a doğru hiç bakmadığı gibi onu görmezden geliyormuş gibi halleri varmış. Platon İçinden, “ görmezden geliyorsa demek ki beni görmüş!"  diye sevinecekken, gördükten sonra görmemezlikten gelmesinin daha kötü bir durum olduğuna karar vererek içinden düşündüklerini unutmuş. 
Plüton bir daha bu diyarlara gelmemek üzere Atina taş yollarını, topraklarını ve semasını terk-i diyar eylemek üzereyken son ve ilk kez arkasını dönüp Platon’a bakmış. Zaten gözlerini ondan ayırmayan Platon’un mavi gözleri kırmızı gözlerle karşılaşınca bir patlama sesi duyulmuş. Ne olduğunu anlayamayan Platon şaşkın şaşkın etrafa bakarken Plüton gülümseyerek içeri girmiş ve geminin kapıları otomatik olarak kapanmış.Sağından solundan çıkan metallerin biri içeri girmiş, biri dışarı çıkmış, birazı yukarı çıkmış, birazı aşağıya inmiş,yerine başka bir şeyler çıkmış ve yine büyük bir gürültüyle gemi saniyeler içinde gözden kaybolmuş. Platon bu sayede sesin nerden geldiğini de anlamış olmuş.

Motor ateşinin yaktığı yerve Platon’un kalbi arasında çok bir fark da yokmuş.Çünkü bundan sonra her ikisinde de bir şeylerin yeşermesi mümkün görünmüyormuş. Platon uzun bir süre gökyüzüne baktıktan sonra Plüton’un son tebessümünü de yanına alarak arkadaşlarının yanına gitmiş. Olanları anlattıktan sonra arkadaşlarının, derdine derman olmasa da yoldaş olacağını söyledikleri tütünü yakmış.[ Sadece yakmış, çünkü daha önce hiç tütün kullanmamış.] "Seviyorsan git konuş kanka!" sözlerine aldırış etmeden, onu her zaman seveceğine and içmiş. Kısa zaman içinde yaşadığı bu zelzeleden derin yara ve sıyrıklarla kurtulmuş Platon. Kurtulmuş kurtulmasına da mecnun gibi ortalarda dolanır olmuş.Bundan sonra kendisini kitaplara ve bilime daha çok adayan Platon’un bu hikâyesi dilden dile, kıtadan kıtaya dolaşmış tabi. Bundan sonra Platon ve Plüton'un bu aşklarına yani sadece Platon’un aşkına "PLATONİK AŞK" uzaktan ve habersiz sevenlere de “PLATONİK AŞIK” demişler.

şimdi dinleyiniz: 
http://www.youtube.com/watch?v=rW75GWuyTPw

6 yorum:

  1. eyvallah refi-dûn. sezarın hakkı sezardadır.
    meluncan d.

    YanıtlaSil
  2. anakronizmde tavan yapmış tam da bu özelliğiyle şahane olmuş, eline sağlık.

    YanıtlaSil
  3. Anakronizmi arada öyle paltonik salvolarla tokatlamak gerek... Ama alttaki şarkı yıllar sonra karşıma çıktı, ne edeceğimi bilemedim bak, yapmayın böyle şeyler...

    YanıtlaSil
  4. Merhaba. Yazını beğenerek okuyordum. Fakat, Mars'ta Plütonlu küçük bir kız çocuğunun "dünyaya gelmesi" zihnimi tırmaladı. O cümleden sonra konsantrasyonumu yitirdim ve yazının devamını getiremedim. Kusura bakma.

    YanıtlaSil
  5. eksik ünlem işareti editlendi kardeşim kusura bakma. :) @venezue

    YanıtlaSil

isminizi ya da mahlasınızı belirtmediğiniz sürece yorumlarınızın yayınlanmama ihtimali vardır.