25 Ocak 2011 Salı

Huzur

Serseri adımlar attı meydana doğru ilerlerken. Uzun kabanı, özensiz paçaları ve boyasız ayakkabılarıyla garip yabancı. Endişeyle onu izleyen kızı haklı çıkarmayı isterdi ama tekin biri gibi davranarak uzaklaştı.

Artık bir sahaf olup dükkanında bulmalıydı huzuru veya çiçekçi olurdu evlere servis yapmayan. Raf ve selüloz kokusu yahut gül, karanfil ve lavanta rayihası.

Nasıl gelmişti buraya, neydi beklemeyi sıkıntı ettiği şey. Düşünmemek için adımlarını kara boşalttı. Burası kar memleketi üstelik tenha. En işlek caddenin parkında en çok kuşların ayak izleri var. Elektrikli otobüse binmek için koştu, kız gözden kaybolmuştu.

İndi, eve yürürken rüzgâr yağdı. Rüzgâr ağaçlı yolda karlı dalları harekete geçirdi. Peşinde olamazlardı öyleyse neden bu kahreden bekleyiş. Görevlendirildiği günü hatırladı. Anton yavru köpeğini okşarken demişti ki:
-Bir süre yurt dışında saklanman gerek. Ekibe böyle söyleyeceğiz ve görevini kimse bilmeyecek.
Köpeğin yalamasına nasıl alışırdı insanlar. Sigarasını aceleyle söndürürdü:
-Hemen yola çıkıyorum, artık bu son ona göre.

Soğukta penceresini sokaktaki seslere açtı. Huzur, aziz misafirlerinin gelişlerini beklemekti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

isminizi ya da mahlasınızı belirtmediğiniz sürece yorumlarınızın yayınlanmama ihtimali vardır.