8 Mayıs 2011 Pazar

Buruşmuş Çin Düğümlerim

Su-i zandan hüsn-ü zana taşımak gibi fikirleri aynı apartmanın bir üst katına taşınmak. Aslında çok bir uğraşı yok, paketlemesen de olur eşyalarını. Yapman gereken tek şey ellerinle bir bir toplayıp evinde var olanları, tırmanmak 5-6 merdiveni. Geçen hafta ikinci katına taşındık Sazlıbosna öğretmen lojmanının ve dolabımın çekmecelerini dahi kendim kucakladım. Sıradan bir taşınma hadisesinde çağrılır bir kamyon ve ona yüklenir eşyalar işin erbabı kelli felli amcalarca. Hareket ettireceğin mesafe küçük dahi olsa derlenip toplanmak gerekirmiş aslında. Toparladıktan sonra var olanları, sıra olmayanları toplamaya geliyor, tabana, ellere, kollara kuvvet; haydi derleyip topla gücünü.

İşte bu kadar kolay görünümlü lakin bir o kadar da aldatıcı su-i zandan hüsn-ü zana taşınmak. Derdini omuzlayacak amcalar yok ortalıkta, sen varsın bir yanda aklın bir yanda kalbin. Dengede tutup bu iki eşyayı, üst kattaki komşuna hoş geldin demelisin yüzünde beşeri bir gülücükle. Hiçbir dakika aynı değil dünya üzerinde, her şey durmaksızın değişmede. Belki de her şey aynı son tahlilde! Ölenlere ağlayanların çığlıklarıyla, doğanlara gülenlerin şükürleri kaynarken aynı dünya kazanında... Hayır! Dünya kötü olamaz, O kötü değil, yarattığı kötü değil, Ayşe kötü değil, Muhyiddin kötü değil.

Kötü olmayan bu dünyada yaptığım ufak çaplı tebdil-i mekânda, beni tefekküre iten bazı soru(n)larla karşılaştım. Su Üstüne Yazı Yazmak adlı kitapla haşır neşir kalbimle, Sofilere özenerek, olanda hem hayır hem hikmet vardır düşüncesinin gölgesinde açtım taşımak için çekmecemi boşalttığım poşetimin içini, başladım yerleştirmeye kendimi. Her anıma şahit içimi bilen bir arkadaşımın Çin’den getirdiği kırmızı ve yeşil düğümlerimi buruşmuş, katlanmış ve şekil değiştirmiş görünce ruhum hüzünlendi ve nedense onların gözümün önünde bulunmalarını istedim. Aldım bu öncesi şirin sonrası dağınık iki çehreyi elime ve dolabımın kulplarına astım, “yeşil bağla ala karşı yakışmazsa öldür beni” mısrasını zihnimde seslendirerek acı bir tebessümle. Üzerinden bir gün geçmedi ki baktım, bana ilk verildikleri haldeler; onlar da bana gülümsüyorlar. Sonra “asmak” kelimesi üzerine aklımdan milyon düşünce geçti ve yakalayabildiklerimde hep idam edilen iyi insanlar, suçsuz ihtiyarlar ve masum çocuklar vardı. Böyle güzel bir kelimenin böyle kötü çağrışımlarının olması üzüverdi beni ve duruladım “asık” yüreğimi; astım, kurudu tüm ön yargı damlacıklarım sonra topladım yüreğimi ve ütüledim ve tekrar astım ütüsü bozulmasın diye. Astım Çin düğümlerimi kırışmasın diye. Asalım mı insanlardaki buruşuk tarafları sıcak bir tebessümle, gönülden bir hoşgeldinle? Ben de dâhil hiç birimiz kötü değiliz Allahın izniyle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

isminizi ya da mahlasınızı belirtmediğiniz sürece yorumlarınızın yayınlanmama ihtimali vardır.