uyusam bir uyansam 3 yaşımda olsam annem babamla evli olsa evimiz pazarbaşında olsa gülderen teyze komşumuz olsa öğlenleri çaya çağırsa dayımlar üst sokakta otursa babam bize bisiklet alamasa annemden habersiz halamlara gitsem dönünce dayak yesem abim bana tavşanlı makas alsa kavga edince geri alsa ekmek almaya gidip tipitip alsam anneme evde buldum desem annem yutmasa çorapsız geziyorum diye babama gammazlansam ablam kevser suresini ezberletse babam elifbayı öğretse o yazlık eve tatile gitsek büşra orada emeklese buruş yumuk yüzünün fotoğrafını çeksek bilal çişini kaçırsa sokaktan küfür öğrensem abim annemden korusa babam eve iş getirse yetiştirmeye çalışsak komşular yardıma gelse agah abi özalın resmini çizse biz kütüphanesini karıştırsak abimle rekorlar kitabını indirip en uzun bıyıklı adamı bulsak halam çay tabağından çay içirse melek ablam saçlarımı tarasa beni parka götürse yaşar abim abimi ağlatsa eniştem söylenip dursa teyzem mavi trene binip konyadan gelse valizinden hediyeler çıksa üsküdara yürüsek kanaatten dondurma yesek kız kulesinin karşısında çekirdek çitlesek üsküdar saçma karman olmasa çarşı cıvıl cıvıl olsa ibrahim amca ölmese ismaille selman kanka olmasa beni de aralarına alsalar çift kale maç yapsak abim beni taraftar yapmasa bir kere de kaleci olsam dedemin saçları gri olsa beni okula bıraksa kestirmeden gitsek ben ona yetişmek için koşsam abim tenefüste bahçeye çıkarsa 4. sınıflarla yakalamaç oynasam yere düşmesem çenem yarılmasa 4 dikiş atmasalar okul dönüşü tülay benimle yürüse doğum günüme gelseler bir kere doğum günü yapsak babamdan atari istemesem babam atari almasa babam hiç kızmasa annem üzülmese ablam ağlamasa bir süt abim olmasa salih adını duymasam 14 yaşım gelmese doğuştan çirkin olsam babam anneme dönse kimseye yoldaş olmasam b alfabeden silinse adım meryem olmasa meryemleşmesem meryemce işler gelmese başıma meryem orucu tutmasam iftira olmasa iftiranın kökü kurusa iftira suya düşüp boğulsa meryem olmayı bilmeyen sussa.
16 Aralık 2012 Pazar
keşke...
uyusam bir uyansam 3 yaşımda olsam annem babamla evli olsa evimiz pazarbaşında olsa gülderen teyze komşumuz olsa öğlenleri çaya çağırsa dayımlar üst sokakta otursa babam bize bisiklet alamasa annemden habersiz halamlara gitsem dönünce dayak yesem abim bana tavşanlı makas alsa kavga edince geri alsa ekmek almaya gidip tipitip alsam anneme evde buldum desem annem yutmasa çorapsız geziyorum diye babama gammazlansam ablam kevser suresini ezberletse babam elifbayı öğretse o yazlık eve tatile gitsek büşra orada emeklese buruş yumuk yüzünün fotoğrafını çeksek bilal çişini kaçırsa sokaktan küfür öğrensem abim annemden korusa babam eve iş getirse yetiştirmeye çalışsak komşular yardıma gelse agah abi özalın resmini çizse biz kütüphanesini karıştırsak abimle rekorlar kitabını indirip en uzun bıyıklı adamı bulsak halam çay tabağından çay içirse melek ablam saçlarımı tarasa beni parka götürse yaşar abim abimi ağlatsa eniştem söylenip dursa teyzem mavi trene binip konyadan gelse valizinden hediyeler çıksa üsküdara yürüsek kanaatten dondurma yesek kız kulesinin karşısında çekirdek çitlesek üsküdar saçma karman olmasa çarşı cıvıl cıvıl olsa ibrahim amca ölmese ismaille selman kanka olmasa beni de aralarına alsalar çift kale maç yapsak abim beni taraftar yapmasa bir kere de kaleci olsam dedemin saçları gri olsa beni okula bıraksa kestirmeden gitsek ben ona yetişmek için koşsam abim tenefüste bahçeye çıkarsa 4. sınıflarla yakalamaç oynasam yere düşmesem çenem yarılmasa 4 dikiş atmasalar okul dönüşü tülay benimle yürüse doğum günüme gelseler bir kere doğum günü yapsak babamdan atari istemesem babam atari almasa babam hiç kızmasa annem üzülmese ablam ağlamasa bir süt abim olmasa salih adını duymasam 14 yaşım gelmese doğuştan çirkin olsam babam anneme dönse kimseye yoldaş olmasam b alfabeden silinse adım meryem olmasa meryemleşmesem meryemce işler gelmese başıma meryem orucu tutmasam iftira olmasa iftiranın kökü kurusa iftira suya düşüp boğulsa meryem olmayı bilmeyen sussa.
2 Aralık 2012 Pazar
huzur...
Bütün dünyayı görüyorum ben buradan..
Kocaman ışıltılı tepeler,
Ve aralarından geçen gemiler...
Ezan sesi geliyor her taraftan...
Ruhum dinleniyor diyeceğim ama,
Düşünüyorum da hiç de öyle değil..
Yağmur da yağıyor bir yandan,
Her damla yalnız göğün içinde,
Sonradan birleşiyor,
Toprağa can oluyorlar...
Gece, ne kadar siyah...
Kocaman ışıltılı tepeler,
Ve aralarından geçen gemiler...
Ezan sesi geliyor her taraftan...
Ruhum dinleniyor diyeceğim ama,
Düşünüyorum da hiç de öyle değil..
Yağmur da yağıyor bir yandan,
Her damla yalnız göğün içinde,
Sonradan birleşiyor,
Toprağa can oluyorlar...
Gece, ne kadar siyah...
30 Kasım 2012 Cuma
sesin tersi
ben bugün bir ses duydum.
bir kulağımdan girip,
diğerinden çıkmayan.
diğerinden çıkmayan.
bir ses duydum
kelimeleri baştan okutup,
kalemi tekrar yazdıran.
kelimeleri baştan okutup,
kalemi tekrar yazdıran.
ses duydum.
duymadığım her gün için
sağ kulağımı çınlatan.
duymadığım her gün için
sağ kulağımı çınlatan.
-bir ses-
kilometrelerce uzaktan
gönlüme kayıt yaptıran.
-ses-
tersten okunduğunda ve
yazıldığında aynı kalan.
duydum,
bugün ve bundan sonraki hayatımda,
unutulması mümkün olmayan.
gönlüme kayıt yaptıran.
-ses-
tersten okunduğunda ve
yazıldığında aynı kalan.
duydum,
bugün ve bundan sonraki hayatımda,
unutulması mümkün olmayan.
15 Kasım 2012 Perşembe
YENİ YILIN KUTLU OLSUN GAZZE!
Bir yıl başı gelir noelsiz, babasız, ışıltısız, partisiz, alkolsüz bir yılbaşı... mütevazidir bizim yılbaşımız gösterişi yoktur müslüman ülkelerde sessiz sedasız gelir, geçer Hicri'dir. Kameri'dir.
Hicretin mütevaziliğini, sıkıntısını taşır üstünde. Hicret kadar zor günler yaşanıyor yine... ve birileri kutluyor bunu Mekkeli müşriklerden daha zalimce.
Gökyüzünde gösteri var.Büyük gösteri... Havai fişek değil bunlar, savaş uçaklarının bomba gösterisi yeryüzünü ışıl ışıl aydınlatırken, beraberinde yakıp kavuran... evleri, insanları ve yürekleri...
Dünya öyle sessiz ki bu gece sadece bomba sesleri duyulamakta.Sen olmasaydın olmazdık diye onkasımlarda sosyal medyada kıyamet koparanlar suskun, Elimize bayrakları alıp Fatih Camii avlusunda toplanıp 2 slogan atıp eve gidip yorganını çekip, sıcak yatağına girip uyurken Gazze üstünde ateş yorganlarıyla yanıp kavrulmada. Filistin sen kar toprağı, yoğur gazabını Yaradan'ın...
Haberler'de manşet '!srail Gazze'yi vurdu.' 'Diyanet İşleri Baaşkanı hicri yılımızı kutladı!... Muharrem içinde bir Kerbela daha mı görmeli bu ümmet, bir vahşet bir yıkım daha. Biz ise seyirci.Ahmet el-Caberi gibi Furkan gibi olamadıktan sonra nerde bizim cihad ruhumuz?
Dünya'nın çıtı çıkmamakta. Bir-leşmiş milletler kulağına pamuk tıkamış. Selman Esmerer bizim de hislerimize tercüman olarak 'Hayvanların haklarını bile koruyorsunuz, neden Filistin konusunda ses çıkarmıyorsunuz? Filistinliler Müslüman diye mi seyrediyorsunuz?'' diye sesleniyor duyurmak çabasıyla.
'Zalimler için yaşasın cehennem' sözleriyle içimizi rahatlatırken oturduğumuz yerden; kaçarken müslüman kardeşine karşı sorumluluğumuzdan bir gün ister istemez karşısında olacağız kaçtıklarımızın. Dua et! o gün mahşer olmasın. Tüm Mazlum müslüman kardeşlerimizle birlikte aminlerde buluşmak dileğiyle bir duada...
***
1 Muharrem 1434'e Gül kokulu bir sesleniş:
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla,
Allah(C.C) Efendimiz Muhammed (SAV) aline ve ashabına salatü selam eylesin! Sen ebedisin, Kadimsin, Evvelsin.Fazlu ihsanın çok yücedir. Herşeyi kaplayan ve herşeyin sığınağı olan, cömertliğin çok yücedir. Yeni yıl gelmiş bulunuyor. Bu sene içinde bizi şeytandan. Onun dostlarından ve ordularından korumanı istiyoruz.....(Dualar veZikirler s.107Mahmut Sami Ramazanoğlu-Erkam Yay.)
Etiketler:
1 muharrem 1434,
gazze,
mor boya kalemi,
ülkü alko,
yeni yıl
Duygu Durum Bozuklukları
Hiçbir şey olmadığını
hissettiğin zamanlarda hiçbir şey yapmak istememek ve hayatının hiçlerle dolu
olması nasıl da komik bir şey... Her şey herhangi bir şeyse senin hiçbir şey
olamaman nasıl bir paradoks? Yine böyle saçma şeyler düşündürten bu duygu bozukluğunun
farkında olsa da insan yine de böyle saçma şeyler düşünmeye devam ediyor ya
hani o da ayrı bir paradoks. Hayatın paradoks ve şeylerle dolu olduğu bir an ya
da anlar sıkça nasıl yaşanabilir? Sürekli birbirine çıkan şeyler değil mi bu
şeyler? Bu şeyleri yaşadıkça duygu bozuklukları, duygu bozuklukları oldukça bu
şeyler...
Kurtulmak isteyenler var
hep bu şeylerden bir de kabullenenler. Acaba hangisi daha salak, hangisi daha
cesur, hangisi daha akıllı... Düşünüyor insan en başta neden düşülür bu paradoksun
içine? Çıkar yolları var elbet bilindik günümüz güncel psikolojisinde sanata
yönelmek, hobilerle uğraşmak, yoksa eğer hobi bulmak kişiliğine uygun şekilde...
Kabullenmek bir çözüm mü diye düşündüğün zaman yine insanın karakterine uyan
bir durumsa mesela gizemi ve acı çekmeyi seven, bu duygularla bu durumlarla
yaşayabilen insanlar için evet bir çözüm.
Normal diye tabir edilen
durumlar incelendiğinde sadece yaşamak için çalışmak, iş yapmak olduğu görülür
bana göre. Hayatta amaçlar vardır ve bu amaçlar hep zordur, ulaşılması güçtür.
Tüm bunlara erişebilmek için önce hayatta kalmak lazımdır. Bunun için para ve
sonuç olarak iş... Normal durumları böyle değerlendiriyorsak yani hayatın büyük
bir bölümü amaca ulaşmak için hayatta kalabilme çabalarıyla geçiyorsa bu zaten
kabullenmesi zor olan bir durum değil midir? Yaşamak, sadece yaşayabilmek her
insanın doğal, anayasal, tanrısal ve birçok yönden sadece "hakkı"
değil midir? Bu noktada isyana sürüklendiğinde insan döneriz yine o şeylere...
Yine paradoksa… Bu normalite içerisinde uyur insan, dünyanın büyük bir kısmının
yaptığı gibi ki aslında kafayı yememenin de bir yoludur bu, en başta gözlerini
ve kulaklarını, iyice incelendiğinde de beynini kapatmıştır. Görmez, duymaz ve
en sonunda hissetmemeye başlar...
Acı, güzellik, yemek
yeme zevki, hayatının paylaşıldığı eş... Bu kavramlar hayatta kalma süreci
içerisindeki insanın doğal kavramlarıdır, eksikliğinde sadece şaşkınlık
hissederler. Anlam veremezler. Ama dışarıdan bakıldığında fazla derinlerine
inilmeden mutludur onlar... Mutlu bir aileleri, güzel akşam yemekleri,
derslerinde başarılı çocukları vardır... Güzel görünürler.
Paradoksa düşen
insanlarla, normal diye tabir ettiğimiz insanlar karşılaştırıldığında iki
tarafın da aslında normal olmadığını düşünür birçoğumuzda. Oysa insan dünyadaki
diğer canlı varlıklardan bir yönü ile ayrılır o da düşünebilmesidir. İki ayrı
paragrafta iki farklı canlı anlatıldı dolayısı ile düşünen insan, düşünmeyen
insan.
Şimdi tekrar inceleyelim;
yaşamın doğal hakkı olduğunu savunan ve bunun farkında olan, bunun için
savaşmanın gereksiz olduğunu, çalışmanın gereksiz olduğunu düşünen, düşünebilen
insanlar paradoksta, düşünmeyenler ise uykuda... Seçim sizindir... Tüm bunların
çözümü de yazıda da hiç geçmediği gibi hayata geliş amacıdır. Bunu bulan, bunu
çözen insan, aklının da yardımıyla güzel uykusuna olması gerektiği yerden devam
edecektir. Her insanın biraz uykuya ihtiyacı vardır, uyumalıdır da. Ama
uyunması gereken süreç ve görülecek rüyalar insanın elindedir.
14 Kasım 2012 Çarşamba
Vahamet Çökünce
bu şiirde kayboluyor hissim
sırtıma yük yapan korkularımı almışım
gözlerim yaşla dolu
yürüyorum
zorla bu yolu
ne korkusu!
geçmiyor ki, ürküyorum
korkum çok, arttı
huzuru arıyorum
rüyalarım sürüyor
ona yoruyorum
gel diyor bir kez
ben susuyorum.
sırtıma yük yapan korkularımı almışım
gözlerim yaşla dolu
yürüyorum
zorla bu yolu
ne korkusu!
geçmiyor ki, ürküyorum
korkum çok, arttı
huzuru arıyorum
rüyalarım sürüyor
ona yoruyorum
gel diyor bir kez
ben susuyorum.
-Sena-
Nazire yapan dostlarım hep var olsun diye de dua ettim kendime.
12 Kasım 2012 Pazartesi
Zulmet Çökünce
bu şehirde kayboluyor ismim
sırtıma tüm savaş çocuklarını almışım
ceplerim taşla dolu
yürüyorum
sonra bu koku
kan kokusu
geçmiyor ki, üşüyorum
dengem yok artık
ışığı arıyorum
adımlarım büyüyor
sana koşuyorum
seni diyor herkes
ben susuyorum
8 Kasım 2012 Perşembe
'Kün'
2 ahiret yolcusu; biri seksensekiz diğeri seksenbeş yaşında, uzun zamandır devam eden bir yoldaşlık, arada bir sıla-i rahimle giderilen özlemler... Aynı köyde yaşamalarına rağmen yaşlarının getirdiği imkansızlıklar nedeniyle, bayramdan bayrama birbiriyle görüşmek zorunda kalan, dünyanın tüm çilelerini çekmiş biri sekiz diğeri altı çocuk annesi iki kadın. Artık ayrılma vakti, biri sağlık problemleri sebebiyle terketmekte köyü. Bir veda sahnesi yürekleri parçalayan: ölürsek bir daha görüşemeyiz diye titrek ellerini öylece bir sıkış, öylece bir sarılma. 'Ölüm gelir de bir daha görüşemezsek bu dünyada' düşüncesini iliklerinde hissetmenin ne demek olduğunu bilen iki kadın... Ölmeyi bu kadar yakınında hisseden, oturup hergün Azrail'i odalarında bekleyen iki kadın...
***************************
Hak Teala Azrail'e:
- Ey üstün melek! diye buyurdu. "Sen bu kederli dertli insanlardan canını alırken en çok kime acırsın?"
Azrail:
"Canlarını aldığım insanların hepsine acırım! Fakat Allah'ın emrini ihlal etmekten çok korkarım! Hatta canını almak istediğim gence o kadar acırım da; keşke Allah, onun yerine beni kurban etseydi!" dediğim bile olur.
Bir gün bir gemi coşup köpüren, kuduran dalgalar arasında bocalarken emir aldım, gemiyi paramparça ettim. Allah'ım O gün Sen bana :
"Gemidekilerin hepsinin canlarını al!" diye buyurdun. "Yalnız, yolcular arasında bulunan bir kadınla bir çocuğun canlarını alma; onları bırak!" dedin!
Her ikisi de bir tahta parçasının üzerinde aciz bir halde kalmışlardı. Azgın ve hırçın dalgalar, o tahtayı sürüp götürmede idi.
Derken:
"Anasının da canını al!" diye emrettin. 'KÜN:OL' emrine uy da, çocuğu yapayalnız bırak!" buyurdun.
Çocuğu anasından ayırdım; ama Allah'ım sen de bilirsin ki bu bana pek acı geldi!
Vazife gereği ben çok acı yasların feryatları,ahları içinde kalmışımdır. Fakat o çocuğun kalbimi yakışı hiç aklımdan çıkmadı...(Mesnevi c:6 beyt: 4797-4805)
Bir mürşidin sözleri çınladı kulaklarımda,
'Ölümler kelimesiz dersler.. duygulu, hassas insanlara en etkili hatiplerden daha mükemmel, ibret, hakikat ve hikmet gösterirler.'
Ve bir ayet Sure-i Mülk'ten :
"O hanginizin daha güzel davranacağını denemek için ölüm ve hayatı yaratmıştır." ve "Nerde olursanız olun ölüm size ulaşır!"... (en-Nisa 78)
***************************
Hak Teala Azrail'e:
- Ey üstün melek! diye buyurdu. "Sen bu kederli dertli insanlardan canını alırken en çok kime acırsın?"
Azrail:
"Canlarını aldığım insanların hepsine acırım! Fakat Allah'ın emrini ihlal etmekten çok korkarım! Hatta canını almak istediğim gence o kadar acırım da; keşke Allah, onun yerine beni kurban etseydi!" dediğim bile olur.
Bir gün bir gemi coşup köpüren, kuduran dalgalar arasında bocalarken emir aldım, gemiyi paramparça ettim. Allah'ım O gün Sen bana :
"Gemidekilerin hepsinin canlarını al!" diye buyurdun. "Yalnız, yolcular arasında bulunan bir kadınla bir çocuğun canlarını alma; onları bırak!" dedin!
Her ikisi de bir tahta parçasının üzerinde aciz bir halde kalmışlardı. Azgın ve hırçın dalgalar, o tahtayı sürüp götürmede idi.
Derken:
"Anasının da canını al!" diye emrettin. 'KÜN:OL' emrine uy da, çocuğu yapayalnız bırak!" buyurdun.
Çocuğu anasından ayırdım; ama Allah'ım sen de bilirsin ki bu bana pek acı geldi!
Vazife gereği ben çok acı yasların feryatları,ahları içinde kalmışımdır. Fakat o çocuğun kalbimi yakışı hiç aklımdan çıkmadı...(Mesnevi c:6 beyt: 4797-4805)
Bir mürşidin sözleri çınladı kulaklarımda,
'Ölümler kelimesiz dersler.. duygulu, hassas insanlara en etkili hatiplerden daha mükemmel, ibret, hakikat ve hikmet gösterirler.'
Ve bir ayet Sure-i Mülk'ten :
"O hanginizin daha güzel davranacağını denemek için ölüm ve hayatı yaratmıştır." ve "Nerde olursanız olun ölüm size ulaşır!"... (en-Nisa 78)
Etiketler:
KÜN,
mor boya kalemi,
ülkü alko
23 Ekim 2012 Salı
İsmail Bedelinde Kurban
İsmail'in kurban edilişi, temsili |
Hikaye, bir koçun kurban edilişiyle sona eriyor. Bu, Yüce Allah'ın tarihin en büyük insan trajedisinin sonuna ilişkin dileğidir - birkaç aç insanı doyurmak için bir koç kurban etmek.Sen de İbrahim gibi kendi İsmail’ini getirmelisin Mina'ya. Senin İsmail’in kim? Ancak sen bilebilirsin, başkası değil. Belki eşin, işin, yeteneğin, gücün, cinsiyetin, statün vs. Ne olduğunu bilmiyorum, ama İbrahim’in İsmail’i sevdiği kadar sevdiğin bir şey olmalı. Senin özgürlüğünden çalan, görevlerini yerine getirmeni engelleyen, seni eğlendiren, hakikati duymaktan ve bilmekten alıkoyan, sorumluluk kabul etmektense meşrulaştırıcı sebepler ürettiren ve seni sadece gelecekte senden gelecek yardım için destekleyen ne varsa; işte bunlar onun işaretlerindendir. Onu arayıp bulmalısın. Eğer Allah'a yaklaşmak istiyorsan, İsmail’i Mina'da kurban etmen gerek.
İsmail’in yerine geçecek koçu (fidye) sen tespit etme, bırak Allah sana yardım
etsin ve bir hediye olarak göndersin. O, koçu ancak bu şekilde kurban olarak
kabul eder. Koç ancak İsmail’in bedeli olduğunda kurbandır; yalnızca kurban
olsun diye koç boğazlamak ise kasaplıktır."
8 Ekim 2012 Pazartesi
Misafir
"Bütün kadınlar ejderhadır, ejderhalar da kadın." (Ursula K. Le Guin/Tehanu)
Hoş
geldiniz!
Ne iyi ettiniz! Bir manim yoktu. Çok vardı. Lakin diyemedim.
Ne iyi ettiniz! Bir manim yoktu. Çok vardı. Lakin diyemedim.
Haber
saldınız iyi ki. Pakladım pasaklarımı. Sakladım saçaklarımı.
Üç
yumurtayı sütle çırptım, üç yufkayı bölüp attım, yağlı peynirle katıkladım.
Yalandan su böreği yaptım.
Bir
bardak un ölçtüm. Bir bardak şekere ekledim. Bir litre sütü boca ettim.
Yalandan tavukgöğsü yaptım.
Salona
koşturdum. Süpürgeyi kuşandım. Pencereleri dayadım. Perdeleri salladım. Tozlara
savaş açtım. Uçanı yakaladım, kaçanı kovaladım.
Mavi
elbisemi giydim. Gözlerimi sürmeledim. Saçlarımı tutturdum. Yüzüme sevinç
kondurdum. Hepinize de yutturdum.
Masam
yok, sehpada yersiniz. Vitrinim yok, kitaplığı süzersiniz. Televizyonum yok,
beni izlersiniz. Havadisim yok, konuyu siz seçersiniz.
Papris
Palas’a gidemedim, dedikodulardan habersizim. Nesst Cafe’de gezemedim, bu ara
meteliksizim. Çatmagül’ü seyredemedim, dizilere dirençsizim. Bu arada, suçu
neymiş? Bir türlü çözemedim.
Zuhal
villaya taşınmış. Merve açılıp, saçılmış. Nadide cipini yenilemiş. İhsan Bey
saç ektirmiş. Gül’ün kızı boşanıyormuş. Taci Bey kaşınıyormuş. Bu yaşta ne
evliliğiymiş? Allah şaşırtıp, düşürmesinmiş.
Çayınızı
tazeleyim mi? Açık doldurayım bari… Bir dilim daha almaz mısınız? Belki
çenenizi kaparsınız. İki dakika mola versek? Ezan okunuyor, dinlesek? Anladım,
susmayacaksınız. Rüyamda bile hortlayacaksınız.
Yalancı
su böreği yaraştı midenize. Yalancı tavukgöğsü kâr etmedi dilinize. Dursun mu
bu misafirlik, gözünüze, dizinize?
Güle
güle insancıklar! Çok tefekkür ederim. Buyurmayayım işim var, azcık kafamı
dinlerim.
Hadi
hoş gidin, beş gidin. Yüz gidin, bin gidin. Beni öldü bilin. Hayattan
soğuttunuz yemin ederim!
1 Ekim 2012 Pazartesi
Eksik Bi Şey
Söyleyecek çok sözüm var ama kuracak cümlelerim eksik. İki satır yanyana gelince dünyanın en eğreti anlamını ifade eder gibi bakıyorlar hislerimle alay edercesine.
‘Bizimle bunu mu
demek istiyorsun? hahaha hadi be ordan sen de! Sen kim yazmak kim?’
-Susun lütfen
kırmayın daha fazla gururumu, çimlenen
cümlelerimden oluşacak paragraflarımı küçümsemeyin . Susun işte!
Kelimelerimi beyin damarlarımdan akıtacak uygun neşter
arıyorum ama çok da korkuyorum akacak olandan, içimin dışa sızmasından. Öyleyse
neden bu istek? Bile bile bıçak altına
yatılır mı? Bir türlü uygun kelimeler
gelmiyor ve hezeyanımı susturmak için
uygun müziği arıyorum ki kulaklarımı tıkasın duymayayım alay edişlerini.
Kırgınlığımı kızgınlığımı anlatmak istiyorum işte engel
olmayın bana. Anlatmaya çalışıyorum birilerine, yakınım dediklerime. Ama olmuyor
işte istediğim cevaplar yok hiçbirinde, çözümler yok. Çözüm, cevap aramak da niyeyse? Olmuşsa
vardır hayır deyip susabilme olgunluğuna erişememenin verdiği bir kıvrantı kalbimdeki ve
kıvrıldıkça suyunu boşaltan sünger gibi
bir hüzün akıtma seromonisi gözlerimden.
Sayıp sövesim geldikçe zahirdekilere, kilit vurma isteği doğuyor dilime ‘Sus ve
olana razı ol!’ yap hadi bunu, kolaysa
yapsana! Demesi kolay. Bütün küllendiğini zanettiğin sınanmalarının bir
anda oluşan hava akımıyla yeniden alev
alıp kalbini cayır cayır acıtması. Ey
sınanma ateşleri serin ve selametli olun artık! Dayanamıyorum hepinize aynı
anda! Hepiniz birden aritmik bir kalbe sebep oluyorsunuz, belki de arkasından
iş çevrildiğini sezen bir kızın çatırdamış güven duygusuna, ya da etrafınca anlaşılamayan, melankolik , soğuk
yüzlü donuk bakışlı ruh buzullaşmasına
sebepsiniz. Benim dünyamda buzullaşma
her gün artıyor balkanlardan hiç sıcak
hava alamadım Sibirya'nın etkisi geçmek bilmedi işte!
Elimden düşürmemeye
çalıştığım hediyemle dilimden düşürmemeye çalıştığım virdlerimle dayanma
çabalarım var işte benim de!
Küreklerimin boşa gitmesi
vesvesem de var bir yanda. Hep
gelgit hep gelgit. En sert şarkılarımı fırlatmak isterdim beni üzenlerin
üstüne Hiroşima niyetine; ama yapamayacağım ben bunu Amerika kadar gaddar olup sizi masum Japon halkı addetmeye hiç niyetim yok
O’na havalelerim var bu diyarda görülemeyecek hesaplarım var.
Benden size bir avuç
dua ile
bir surenin sıcaklığına
bırakıyorum kendimi….
‘1 - Biz senin için (mutluluğun) göğsünü açmadık mı?
Etiketler:
eksik bişey,
mor boya kalemi,
ülkü alko
30 Eylül 2012 Pazar
Noter Onaylı Ruhlar...
Noter onaylı ruhlar arasında gezindim bu gün elim erdiğince. Karanlık bir odada, Türk Sanat Musikisi esiyordu, koyu kahve perdeler salınıyordu loş odanın yanaklarında. Yalnızca ben konuşuyordum, diğer her şey hal diliyle yetiniyordu halleşmeye. Ya bedenler kurumuş, ruhlar iskelete yapışmış vıcık vıcık bir hareketsizlik ya da sıradan yollara mudaane etmeyen kutsal ve pahalı ruhlar, bedenlerini geride bırakmış sessiz sakin sürdürüyorlar hayatlarını. 'Noter nasıl olunur diye düşünmeden edemedim bu gizemli odaya girince. Halihazırda benliğim koşarak yetişti anıma ve uçan dimağımın altına kıymetli bir iman halısı yerleştirdi; KADER. Meslek edinmek, meslek sahibi olmak, mesleği olmak veya meslek okumak... Bu bağlamı da hastalıklar sınıfına dahil ettim. Kişinin kanser olası DNA'sına çoktan işlenmiş ise meslekler de ruh gergefine işlenmiş kader ışıltıları olabilir en nihayetinde. Yani benim öğretmen olmam, kaşları ile iletişim kuran amcanın da noter olması hastalık bahsiyle aynı kapıya çıkmaz mı? Mirdad ( Hz. İsa'nın sahabisi) demez mi öküzün midesini deşmesini istemeyen kula öküz yanaşmaz. Kişi bunu neden ister peki?ünki özü için deşilmekten daha hayırlısı yoktur. Demem o ki; insan olarak en verimli halimiz anımızda sırlanmıştır. Kaşları ile iletişim kuran amca noter olmalı, ben de onay bekleyen öğretmen.'
Ümit
Gazze'ye...
Gökyüzü güzelmiş. Öyle diyorlar. Hangisi? Bizimki değildir herhalde.
Gökyüzü güzelmiş. Öyle diyorlar. Hangisi? Bizimki değildir herhalde.
Yüzünü yıkamıyor mu ne? İs pas içinde. Bulutları kuru kuru.
Yağmak bilmez günler boyu. Bazen bir değişik yağıyor; ağaçlar, evler, insanlar
karışıyor. Karanlık çöküyor.
Öksürüyorum. Temiz hava lazımmış ciğerlerime. Hava kirli. Başka
bir yere bakmak lazım. Ama çıkmıyoruz dışarı. Saklambaç oynuyoruz şehirde.
Kilitli bizim şehir. Anahtarı kayıpmış. Bulunana kadar idare edeceğiz artık.
Hep idare ederiz biz.
Elektriğimiz kesilir, suyumuz kesilir, sesimiz kesilir,
nefesimiz kesilir. Ama ümidimiz kesilmez.
Neden kesilsin ki? Gökyüzü gülen şehirler varmış. İnsanları
da gülermiş. Karınları tokmuş. İşleri çokmuş. Dertleri yokmuş.
Kulakları delikmiş onların. Sesimizi duyarlarmış. Kolları
uzunmuş onların. Elimizi tutarlarmış. Kalpleri büyükmüş onların. Bizi de
koyarlarmış.
Bekliyoruz onları. Annem, ben ve kardeşim. Babam çıkmıştı,
gelmedi. Tam bir hafta gecikti. Annem bana bakıyor. Kardeşim ağlıyor, ona hiç
bakmıyor. Kalk diyorum kalkmıyor. Günlerdir orada yatıyor. Üşüdü. Üstünü
örtüyorum, ısınmıyor.
Yapacak bir şey yok. En iyisi bekleyeyim biraz daha. Biraz
daha dua edeyim Allah'a. İnsanlar gelirler nasılsa.
Umarım, bir an önce gelirler…
Şubat, 2009
Şubat, 2009
19 Eylül 2012 Çarşamba
mayat
hayat bazen çok sarıyor. aşırı yaşamak istiyor insan.
ama ölmemek değil.
zira ölmemekle yaşamak farklı şeyler azizem. ölmeyen insan yaşıyor değildir çoğu zaman.
film şeridine dönüşüveriyor ve replay başlıyor. saniyeler içinde gözden geçiriyorum eksik birşey var mı diye. sonra silkelenip yeni kareler çekiyorum. Senin karelerdeki yoğunluğun benim hayatımda, verimi %97'lere kadar varan tepkimelere yol açıyor.
Dünyanın geoiti Türkiye'den Kıbrıs'ı görmeye müsaade etmiyor derler. Hayatın settings'i bize düşmez de zaten. Ama sabret azizem az kaldı. Yakında kardeşini kayınçom olarak istemeye geleceğiz.
ama ölmemek değil.
zira ölmemekle yaşamak farklı şeyler azizem. ölmeyen insan yaşıyor değildir çoğu zaman.
film şeridine dönüşüveriyor ve replay başlıyor. saniyeler içinde gözden geçiriyorum eksik birşey var mı diye. sonra silkelenip yeni kareler çekiyorum. Senin karelerdeki yoğunluğun benim hayatımda, verimi %97'lere kadar varan tepkimelere yol açıyor.
Dünyanın geoiti Türkiye'den Kıbrıs'ı görmeye müsaade etmiyor derler. Hayatın settings'i bize düşmez de zaten. Ama sabret azizem az kaldı. Yakında kardeşini kayınçom olarak istemeye geleceğiz.
14 Eylül 2012 Cuma
Baylar, Bayanlar!
Merhaba hanımefendi!
Sizi rahatsız etmeye geldim. Hey durun lütfen… Kuşanmayın
silahlarınızı. Biliyorum “orijinal” bir başlangıç olmadı. Ve yine biliyorum
zaman, mekan ve bize öğretilenler gereği ortaya konan her çaba orijinal bir
sonuçla nihayetlenmeli. Aksi, çabayı lüzumsuz kılar!
Mı?
Hayır efendim,
reddediyorum. Orjinalliğe ulaşıp anlamı yitirmeyi reddediyorum. Ve evet bayım, haklısınız! Okuduklarımı
kusuyorum. Bunu kabul etmekten gocunmuyorum. Zira haddimi bilme gayreti
içerisindeyim. Bunu siz yapmak niyetindeyseniz öncesinde bildirmek istedim.
Şimdi indirin lütfen silahlarınızı.
Ve yine size dönüyoruz hanımefendi… Nasılsınız?
Gözleriniz nasıl? Sözleriniz ve elleriniz nasıllar? Güzel gözleriniz, güçlü sözleriniz ve bakımlı
ellerinizle pek güzelsiniz. Ruhunuz hanımefendi? Asıl bunu sormalı, asıl bunu
cevaplamalı. Ruhunuz nasıllar? Biraz zor duruyor ayakta sanki? Dizleri
titriyor, beli bükülmüş. Ne çok yüklemişsiniz ruhunuza, taşıyamıyor baksanıza.
Kim söyledi bunca yükü alın diye omuzlarınıza?
Bırakın birazını lütfen, size yardım etsinler.
İstemiyor musunuz?..
Yardıma müsaade etmeyişiniz de neden? Ruhunuzun her yanı
nasır tutmuş, saçınız ve makyajınız gizleyemiyor kırılmışlığınızı,
incinmişliğinizi…
Bunlar siz değil misiniz?
Ah afedersiniz! Siz kırılmaz ve incinmezsiniz. Güçlüsünüz
değil mi? Siz aciz ve muhtaç değilsiniz. Hatta bu kelimelerden öylesine
tiksinirsiniz ki… Siz her şeyi yek başınıza halledebilirsiniz. Siz…
Siz hanımefendi. Sistemli bir eğitim sürecinden geçtiniz.
Düşünüyormuşsunuz gibi hissettirip sizin yerinize düşündüler. Doğruyu tek başınıza bulduğunuza sizi inandırdılar. Utanma
duygunuzu reklamlarla susturup bedeninizi modernizmin öğütücü kollarına emanet
ederken kavradığınızı sandınız hanımefendi. Oysa kavranan sizdiniz, farkında
bile değildiniz. Babaannenizin örtüsü, annenizin ev hanımı oluşu sizi rahatsız
etti hatırlasanıza… Güzelliği bile onların kalıplarıyla öğrendiniz. Nasıl
olmanız gerektiği öğretildi size. Siz kadındınız…
Sizinle ne alıp veremedikleri vardı hiç anlamadım… Sırf
cinsiyetinizden ötürü diri diri gömülen sizdiniz vaktiyle, Yaradanın affettiği
günahı affedemeyen şuursuzların bir günah gibi baktıkları ve –belki hala-
kızdıkları da sizdiniz. Çok değil birkaç yüzyıl önce insan olup olmadığı tartışılan
yine sizdiniz ve cadı ilan edilip ateşlere atılan da...
Hanımefendi! Siz ne çok çektiniz… Şimdilerde size
özgürlük diye sundukları şey daha da
belinizi büküyor görmez misiniz? Sizi siz yapanı sizden alıyorlar farkında
değil misiniz? Cenneti ayaklarınızın altına veren anneliğinizi elinizin
tersiyle iterken hiç düşünmez misiniz? Ruhunuzu, güzelliğinizi alıp sizden,
yerine verdikleri hırsı ve öfkeyi daha mı çok sevdiniz? Anneliğiniz ve kadına
özgü naifliğiniz olmadığında geriye
kalan dişiliğinizle ne yapabilirsiniz? Galipsiniz kendinizce, emirler
savururken, mağlupsunuz insanlar içinde yapayalnızken...
Bir durup düşünün hanımefendi, neler için nelerden
vazgeçtiğinizi. Fakirliğinizin övüncünüz, acziyetinizin asıl gücünüz olduğunu
hatırlayın. Hazırlıklı olun; zor olacak öğretilenleri unutmak.
8 Eylül 2012 Cumartesi
yol
yola düştüm
mecazla beraber
yolcu, yol alıp satan kişiye verilen addır
yol yolcuya rızk
ben sağından giderim - y -
yolun ortasından - o - geçer.
solundan gelirim - l -
6 Eylül 2012 Perşembe
Benim Hira Mağaram
Çekip gitmeler gelir insana bazen. Bu dünyanın yüklerini bir an olsun üstünden atmak ister, bırakıp gitmek ister başka dünyalara. Bunalmıştır kendinden kaçmaktan, özünden uzaklaşmaktan bıkmıştır, özüne olan özlemini dindirmek ister kısa bir süreliğine de olsa…
Herkesin çekilmek istediği bir inziva, gitmek istediği bir Hira'sı vardır. Belki de en umutsuz anında hirana çekilme vaktidir. Oraya gitmek çok uzak gibi görünse de aslında sol yanına inmekten ibarettir. Çok kısaymış gibi görünen bu mesafeyi katetmektir en zoru da. O kadar trafik vardır ki yolda, bütün köprüler tek şerit akmaktadır. Ve milim milim ilerler gönül araban, mağaraya arabayla gitmek de modern zamanların alışkanlığı işte!
Benim Hira'mda benimle aynı derdi paylaşan yoldaşlarla karşılaştım, benim kadar bunalmış, benim kadar nefes almaya ihtiyacı olan… Gönül arabaları bir yerde stop etmiş daha fazla dayanamayıp pes etmemek için direnen gönüllerin birlikteliğiyle yakınlaşan dostlar... Hem birlikteydik hem de yalnızdık ‘Rabb’imizleydik’ ‘ Başbaşaydık’. Bizim adımlarla ilerlememize Rabbimiz koşarak karşılık veriyordu, Hadis-i Kudsi ‘yi doğrudan yaşatırcasına. Hira Mağaramızın kapısından girdiğimiz andan itibaren O’nunla başbaşa olmanın tadını hissettik. En başlarda zorlanır gibi oldu nefs, benlik. Ne de olsa kolay değildi bir anda bütün dünyalıklar elbisesinden sıyrılmak. Orada bir süre kalıp zaman geçirmek gerekir, yemekten uykudan bile bedeni kurtarmak, özgür bırakmak gerekir. Oruçla ve namaz zincirleriyle içimizdeki şeytanları bağladıktan sonra , benliğimizin yırtıklarını kapatmak için çabaladık durduk.
Her yırtık, ilahî bir iğne ve iplikle dikilmeye başlayınca; ruhlarımız da tamir olmanın dinginliğini yaşıyordu. mütevazi bir mağara özelliğindeydi mekanımız ve daha fazlasını da aratmıyordu. Orda bulduk kalbimizin gitmek istediği yolu. ‘Tarîk’ deniyor sözlükte ama biz boş vermiştik çoktan öğrendiğimiz bütün bilimsel terimleri. İçimizde ne üniversite kalmıştı, ne vize, ne final, ne latince… bütün toplumsal kimliklerimizi bırakıp o ‘tarîk’ üzre devam etme düşünceleriyle dolmuştuk.Dolduk ve taştık en sonunda. Göz yağmurlarına döndü kalp denizimizden buharlaşan duygu yoğunluklarımız. Ve bir Yol Gösterici'ye bıraktık kendimizi. Onun izinden gitmeye, ona tabi olmaya karar verdik. ‘Kardeşlikle’. Biz vardık, Yol Göstericimiz vardı ve Rabbimiz şahitti heyecanımıza, yolcu olma isteğimizin samimiliğine ve o ana.Yol Gösterici'yle ilk bakışımıza içimize sığmayan coşkumuza ve kalp çarpıntımıza… ve yolculuk başladı; sonu olmayan yolculuk… Süluk’a bir seyür.
Artık mağaradan çıkma vakti. Her inzivanın bir sonu elbet vardı. İnziva insanda birşeyleri değiştirip
başkalaştırdı. Sırada dünyaya yayılıp kendi dönüşümümüze çevremizdekileri de eklemek vardı. Adeta ‘En Sevgili’ye’ benzeme isteğini kendi Hiramızda da hissetmenin verdiği mutluluğu yaşarken bir yandan da gönülbağı kurulan kardeşlerden ve Kevser’imizden ayrılacak olmanın hüznü, yine gözyaşı olup akarken dünyaya, bana kalan valizime kitaplarımı ve yüreğimdekileri doldurup ‘dünya yolcusu kalmasın’ diyen 15B’ye yürümek oldu…
başkalaştırdı. Sırada dünyaya yayılıp kendi dönüşümümüze çevremizdekileri de eklemek vardı. Adeta ‘En Sevgili’ye’ benzeme isteğini kendi Hiramızda da hissetmenin verdiği mutluluğu yaşarken bir yandan da gönülbağı kurulan kardeşlerden ve Kevser’imizden ayrılacak olmanın hüznü, yine gözyaşı olup akarken dünyaya, bana kalan valizime kitaplarımı ve yüreğimdekileri doldurup ‘dünya yolcusu kalmasın’ diyen 15B’ye yürümek oldu…
Etiketler:
hira,
mağara,
mor boya kalemi,
ülkü alko
23 Ağustos 2012 Perşembe
Güneşe mahcup
Belki artık sadece zarif minarenin şerefelerindeki yeşil lambalardır yolumuzu aydınlatan.
Belki yüzyıl uzunca bir süredir.
Belki marsta su olmaması dünyada yaşam olduğunu tasdik ediyordur.
Bi bakarsın üçgen 3. boyuta geçemeyecek kadar acizdir.
Karpuzun çekirdeklerini kırmadan yutmamız caiz midir?
Trafik azaldı diye yıldızlar da azalmak zorunda mı?
Sanırım ay turuncu olduğunda portakal mevsimi gelmiştir.
Herhalde tabelalar ısrarla bizlere birşeyler anlatmaya çalışıyor.
Belki de bayat yumurtalar ertesi gün tazeleriyle karıştırılıyordur.
Bazen dostumu görünce, dostumu gördüğümü sanırım.
Sıfatların kalıplaşması, yeni sıfatların üretiminde gevşeklik doğurur mu?
Rüzgarla yaprakların fısıldaşmasına şahit oluyorum.
Geceleri psikolojikman açık hava basıncımız değer mi kazanıyor?
Mor rengin neresi güzel olabilir allasen?
Yıllardır winziple kendimizi aldattığımız yetmemiş gibi dünyaya güzel bir lokanta da açamadık müsait zamanda.
İnsanın herhangi bir varlığa gerçekten malik olması mümkün mü hiç?
Mıntıka temizliğinin yeryüzünü daha iyi bir yer haline getirdiği görülmüş şey mi?
Yerkürede yaklaşık 14 milyar insan ayağı olması dehşet verici değil mi?
Fuzuli sorgular ütü yapma becerimizi geliştirir mi?
Belki yüzyıl uzunca bir süredir.
Belki marsta su olmaması dünyada yaşam olduğunu tasdik ediyordur.
Bi bakarsın üçgen 3. boyuta geçemeyecek kadar acizdir.
Karpuzun çekirdeklerini kırmadan yutmamız caiz midir?
Trafik azaldı diye yıldızlar da azalmak zorunda mı?
Sanırım ay turuncu olduğunda portakal mevsimi gelmiştir.
Herhalde tabelalar ısrarla bizlere birşeyler anlatmaya çalışıyor.
Belki de bayat yumurtalar ertesi gün tazeleriyle karıştırılıyordur.
Bazen dostumu görünce, dostumu gördüğümü sanırım.
Sıfatların kalıplaşması, yeni sıfatların üretiminde gevşeklik doğurur mu?
Rüzgarla yaprakların fısıldaşmasına şahit oluyorum.
Geceleri psikolojikman açık hava basıncımız değer mi kazanıyor?
Mor rengin neresi güzel olabilir allasen?
Yıllardır winziple kendimizi aldattığımız yetmemiş gibi dünyaya güzel bir lokanta da açamadık müsait zamanda.
İnsanın herhangi bir varlığa gerçekten malik olması mümkün mü hiç?
Mıntıka temizliğinin yeryüzünü daha iyi bir yer haline getirdiği görülmüş şey mi?
Yerkürede yaklaşık 14 milyar insan ayağı olması dehşet verici değil mi?
Fuzuli sorgular ütü yapma becerimizi geliştirir mi?
22 Ağustos 2012 Çarşamba
Mihmandar
Eski bir dosttan elde kalan birkaç satır, mihmandar eşliğinde dolaşılan yollar ve bu dostluğa şahit olan kent. O günün ardından tarihin karanlığına gömülecek bir sayfayı biraz loş ışık altında tutma çabasıyla paylaşma gereği duyulan yoldaşlıktan arda kalan cümleler...
'Mihmandar'
'Mihmandar'
'Susuzluğunu dindirmenin tek çaresi abdest olan, açlığınsa manevi ziyafet yüzünden aklına bile gelmediği, en az benim kadar İstanbul’ a âşık bir mihmandar eşliğinde yapılmış eşsiz bir yolculuktu.
Sabah erken kalkmış, dünden sözleştiği gibi oruç olduğu için kahvaltı yapmadan evden çıkmıştı. Sevgili sanki daha ilk andan bugüne özel bir ihtimamla hazırlanmış olduğunu hissettiriyordu. Kapının önüne çıktığı gibi hafif bir esinti ile karşılamıştı. Severdi sevgili kendisine zaman ayıranı, ona daha ilk dakikalarda hissettirirdi memnuniyetini.
Otobüsle gidilecekti buluşma noktasına. Az kullansa da severdi otobüs yolculuklarını, İnsanları seyrederdi. Hüznü arardı insanların suratında ve bulmak çok zor olmazdı. Sevgili en çok hüznü armağan ederdi. Yalnızca kendisini tanıyanlar, tanımaya çalışanlar memnun olurlardı armağanlarından.
Otobüs buluşma noktasına doğru hareket ederken, kendisini bir mihmandara teslim etmiş olmanın eminliği vardı içinde. Mihmandarla selamlaşalı uzun zaman olmuştu ama merhabalaşalı çok zaman olmamıştı. Kısa zamanda etkilemiş hatta Sevgilinin ondaki tasvirlerini merak etmiş. Bunu keşfetmek istemişti. Bu yolculuğun vesilesi de bu olmuştu zaten.
Buluşma noktası; Sevgilinin mührü. Sevgilinin ezelde kazanmış olduğu güzelliğin delili. “En Sevgili” nin nazarının değdiği yeri.
Buluşma noktasının seçimi, mihmandara ilişkin kalbinde oluşan fikirlerin onu yanıltmayacağını gösteriyordu. Otobüs buluşma noktasına yaklaştığında “ ben evden çıkıyorum, uyuya kalmadın dimi” diye bir mesaj atmıştı mihmandar. Cevap olarak mihmandarı utandıracak bir şeyler yazmıştı.
Yanında çantası, elinde tesbihi ile varmıştı Sevgilinin “En Sevgili”nin nazarının değdiği yerine. Huzur da mihmandarı beklerken çok uzak olamayan bir zamanda elini alıştırdığı dilini alıştırmaya çalıştığı tesbih(zikir) çekmekle meşgul oluyordu. Normalde halleşirdi sevgilin tanıdığı her şeyi ile… Çok severdi tanıştıkça hallenmeyi, halleşmeyi. Bekledi bu sefer mihmandarı. Çünkü Mihmandar'daki Sevgiliyi tanıyacaktı.
Mihmandar geldiğini haber vermişti. Kapıda bekliyordu. Dışarı çıktı. Yanına geldiğinde mihmandar, “içeri girelim mi?” diye sordu. Cevap olarak “bugün tüm kararlar size ait, sizdeki sevgiliyi tanıyacağız dedi” . İçeri girilmesine karar verdi Mihmandar. Önce huzurda Sevgilinin “En Sevgili” nin nazarının dediği yeri ile hasbihal ettiler. Sonra kendilerine bir yer bulup, günün anlamına binaen beraat nişanına göz dikmiş insanlar gibi “O” nun Sözleri’ nden okumaya karar verdi Mihmandar. İkisi de kendilerine bir yer bulup okumaya başladılar.
“O” nun sözlerinden bir parça okuduktan sonra eli telefonuna gitmişti. Mihmandar geldiğinde başka bir mesaj daha yazmış görmediği; “Huzura girersem çabuk çıkmam” demiş mihmandar. Tam bu mesajı okurken mihmandardan gelen başka bir mesajla arttık kalkmaları gerektiğini öğrenmiş oldu.
Ayağa kalktı, kapının önünde karşılaştılar. Sevgilinin En Sevgili’ nin nazarının değdiği yerine veda ederek Sevgiliyi tanıma yolculuklarının ilk basamağını bitirmiş oldular.'....
Bu cümlelerle yarım kalmıştı dostlukları, farklı bir halleşmeleri vardı, kimseyle paylaşamadıkları içlerindeki derviş ruhlarını açığa çıkarırlar, elest bezmine olan hasretlerinin hüznüne bulanıp, Allah'ı andıkça anarlar, O'nu andıkça mutmain olur,daha çok anarlar, Suriye'deki kardeşleri için dertlenip, seher vakitlerini birlikte dua ederek geçirirler, dualarında birbirlerini anmayı aksatmaksızın, okurken etkilendikleri satırları, dinlerken kendilerinden bir parça buldukları tınıları birbiriyle paylaştıkça aralarındaki bağı güçlendirirken, aslında bir o kadar da uzaktılar. Bu zahiri uzaklık gönüllerin yakınlaşmasına engel olamayacak kadar önemsiz bir uzaklıktı. Gündelik yaşamlarına dair pek bir şeylerini bilmedikleri halde, konuşmaya başlayınca sanki yıllardır yan yanaymış gibi derin bir sohbet başlardı.
Ve bir gün bu dostluk bitti. Bir Üsküdar vapurundan sonra her şey bir anda bitti...
Bu cümlelerle yarım kalmıştı dostlukları, farklı bir halleşmeleri vardı, kimseyle paylaşamadıkları içlerindeki derviş ruhlarını açığa çıkarırlar, elest bezmine olan hasretlerinin hüznüne bulanıp, Allah'ı andıkça anarlar, O'nu andıkça mutmain olur,daha çok anarlar, Suriye'deki kardeşleri için dertlenip, seher vakitlerini birlikte dua ederek geçirirler, dualarında birbirlerini anmayı aksatmaksızın, okurken etkilendikleri satırları, dinlerken kendilerinden bir parça buldukları tınıları birbiriyle paylaştıkça aralarındaki bağı güçlendirirken, aslında bir o kadar da uzaktılar. Bu zahiri uzaklık gönüllerin yakınlaşmasına engel olamayacak kadar önemsiz bir uzaklıktı. Gündelik yaşamlarına dair pek bir şeylerini bilmedikleri halde, konuşmaya başlayınca sanki yıllardır yan yanaymış gibi derin bir sohbet başlardı.
Ve bir gün bu dostluk bitti. Bir Üsküdar vapurundan sonra her şey bir anda bitti...
Etiketler:
mihmandar,
mor boya kalemi,
ülkü alko
ZM / "LA Anarşizm"
http://zekizabeth.deviantart.com/favourites/?offset=72#/d49vzjr |
bu zamanın beşerleri, ergenleri karşı çıkmayı seviyor. bazen sadece karşı çıkmayı seviyor. madem karşı çıkacağız, yolu, şekli doğru olsun.
"onlar, la ilahe illallah'ın ne anlama geldiğini çok iyi biliyorlardı. bunun manasının Allah'ın hukukunu gasp edenlere isyan etmek olduğunu, yeryüzü kaynaklı bütün beşeri sistemlere karşı çıkmak olduğunu çok iyi biliyorlardı. "
Seyyid Kutup / Tevhid Daveti
syf: 10
Etiketler:
anarşizm,
seyyid kutup,
tevhid daveti,
ZM.
20 Ağustos 2012 Pazartesi
Sessiz deyişler
bir çalgında almıştın onu benden
kimileriyle gülümsedin
kimileriyle ağladın
bir şairin diliyle bana sen dedin
çoğaldık sen bana sen dedikçe
çoğaldık sen bana sen dedikçe
fakat ben seni hep benden habersiz sandım
bir geceyi böyle manalı kılan da sendin
beni böyle manasız kılan da
olsun demiştim yine de ben
mana manayı aramakta
halbuki hiçbir anlam ifade etmiyordu seni
sözlüklerde adın bulunamıyordu
sen söylemeden bilemezdim
söylemedin ve ben bilmedim
yola revan olmak gerekiyordu gündüzleri
beni hınca hınç bir boğuntuya iten sendin
mavi bir kafes sarmalıyordu beni
bu savaşı haklı kılan da buydu
çünkü sen kılıç tutacak eller vermiştin bana
kaçılabilir yolların da vardı
yönümü ne tarafa çevirsem
oysa kaybolmuştum ben
fakat kaybolmak yetmiyordu bulunmaya
tarihi iyinin ve kötünün mucidi bildim
ders almaya çalıştıkça ondan çirkinleştim
hiç kurtuluşu yoktu bu çarpık gülümsemenin
devasını vermediğin bir dertle yosun tuttu içim
oysa dalınabilir derinlikte görüyordum hayatı
bu iç boğucu sıcakta biraz ıslanmanın zararı yoktu
bilemezdim bu rutubet kokan diyarın
beni kendi terimde boğacağını
şimdi uyandırsan beni artık asırlık uykumdan
bitse bu rüya içinde yaşadığım rüya
kimin suretine girdiysen sıyırıp atsan simalarını
bilmesem neresinden alçaldığını denizin
kayıp kıtamın nerede olduğunu bana buldursan
yahut bir salih göndersen tutsa elimden
iki ömerden hangisiysem
beni kendi elimle ona biçtirsen
17 Ağustos 2012 Cuma
güle gül'e
balığa...
ben gidemem yar olmadan yanımda, güle güle
bülbülü de yanımıza alıp öyle gidelim gül'e
göçüp gitsem bu alemden üç beş güne
isterim yarin yüzü ağlamaya, hep güle.
resim: "still life with plaster torso, a rose and two novels" -van gogh-
12 Ağustos 2012 Pazar
BİR'denBir'e
Dehr içinde mest-ü hayran gezerken, dedi sırrım bana aşıklara karış aşık ola gör. ne cevherler vardır kaynak içinde... Derde düştün, niçin derman ararsın? Aşıklar dert arar derman içinde.
Sonunda olanlar oldu BirdenBire oldu...
-Hayırdır nereye yolculuk?
-Aslımıza gidiyoruz.
Ben bu satırları okurken dışaırda okunmaya başlayan cenaze salası. Herkes bir şeyleri okur her gün, herkesin bir şeyleri elbet okunur bir gün. Bu yolculuğa talip olmak ölmeden önce ölmek gibi bir şey. İnna lillahi ve İnna ileyhi raciun. 'Muhakkak ki O'na döneceğiz.'
Bazı kitaplar vardır, tamamıyla seni anlatır ama anlık olan seni belki 1 ay önce okusan sana bir şey ifade etmeyecek olan kitap, öyle bir zamanda karşına çıkar ki kalbinin kalemiyle yazmışlar hissi oluşur. bitmesin istersin her satırında yoğunlaşmak uzun uzun düşünmek istersin.
Yokluk yolculuğuna çıkmış bir üniversite hocasının ilk adımlarını gençlik yıllarını içindeki yangına su ararken aslında yangını körükleyecek OD'unu bulma yolculuğunu anlatan bir yazar... Seyr-i süluka çıkmış bir kula verilebilecek en güzel satırlar... her seher vaktini O'nu aramaya adamış kullar ile artık minicik de olsak ortak bir paydada bulunmanın verdiği sevinç, belki de hüzün hakkını veremiyor olmanın...
İşte ağlıyor yine şehir ağlıyor benim sevgilim içimi serinletsin diye gözyaşları, herkesten daha çok derviş bu şehir,herkesten daha içli ve duygulu, o ıslatırken gönülleri bir damla da biz akıtsak hüznümüzle...Sebepsiz hüzünle daha çok yaklaşırken O'na, O'nsuzluğun da verdiği hüznü aynı anda yaşar insan...
İşte yazarın ve benim yana yana söylediğim o cümleler ;
'Allah'ım ben de onlar gibi olabilir miyim? Ben de Hallac gibi kanımla abdest alıp eşiğinde 2 rekat aşk namazını kılabilir miyim? Ben de Rabia gibi dünyadan ahiretten geçebilir miyim? Çoğu Bir'e indirebilir miyim?
Bir'i gönlüme sindirebilir miyim? Sadece seni sevdiğim için namaz kılabilir miyim? Ne cehennemin ateşinden ne cennetinin sevdasından değil sadece senin için... Allah'ım ben de Harakan'lı bilge gibi12 yıl geceleri uykusuz eşiğinde niyaz edebilir miyim? Göz yaşıyla seccadeleri ıslatabilir miyim? Ben de kırk yamalı hırka giyip Gazneli Mahmud'un önüme serdiği altınları elimin tersiyle itebilir miyim? Yunus gibi kırk sene dergaha düzgün odun taşıyabilir miyim? Mısri gibi geceleri sabaha dek aşkla inleyebilir miyim?'... diye devam eden aşkla yazılmış satırlar. Bize Bir'e doğru giden yolun üstünde neler varmış diye gösteren satırlar.
ikibinonikininhaziranayındayayımlanmışbirkitapdervişbirkalptençıkansatırlarSadıkAbiyesonsuzteşekkürler...
Sadık Yalsızuçanlar'ın Birdenbire romanın kesitleriyle oluşan bu yazıyı bir de http://www.youtube.com/watch?v=o-Ecp605xUc bu melodi eşliğinde okuyun...
Sonunda olanlar oldu BirdenBire oldu...
-Hayırdır nereye yolculuk?
-Aslımıza gidiyoruz.
Ben bu satırları okurken dışaırda okunmaya başlayan cenaze salası. Herkes bir şeyleri okur her gün, herkesin bir şeyleri elbet okunur bir gün. Bu yolculuğa talip olmak ölmeden önce ölmek gibi bir şey. İnna lillahi ve İnna ileyhi raciun. 'Muhakkak ki O'na döneceğiz.'
Bazı kitaplar vardır, tamamıyla seni anlatır ama anlık olan seni belki 1 ay önce okusan sana bir şey ifade etmeyecek olan kitap, öyle bir zamanda karşına çıkar ki kalbinin kalemiyle yazmışlar hissi oluşur. bitmesin istersin her satırında yoğunlaşmak uzun uzun düşünmek istersin.
Yokluk yolculuğuna çıkmış bir üniversite hocasının ilk adımlarını gençlik yıllarını içindeki yangına su ararken aslında yangını körükleyecek OD'unu bulma yolculuğunu anlatan bir yazar... Seyr-i süluka çıkmış bir kula verilebilecek en güzel satırlar... her seher vaktini O'nu aramaya adamış kullar ile artık minicik de olsak ortak bir paydada bulunmanın verdiği sevinç, belki de hüzün hakkını veremiyor olmanın...
İşte ağlıyor yine şehir ağlıyor benim sevgilim içimi serinletsin diye gözyaşları, herkesten daha çok derviş bu şehir,herkesten daha içli ve duygulu, o ıslatırken gönülleri bir damla da biz akıtsak hüznümüzle...Sebepsiz hüzünle daha çok yaklaşırken O'na, O'nsuzluğun da verdiği hüznü aynı anda yaşar insan...
İşte yazarın ve benim yana yana söylediğim o cümleler ;
'Allah'ım ben de onlar gibi olabilir miyim? Ben de Hallac gibi kanımla abdest alıp eşiğinde 2 rekat aşk namazını kılabilir miyim? Ben de Rabia gibi dünyadan ahiretten geçebilir miyim? Çoğu Bir'e indirebilir miyim?
Bir'i gönlüme sindirebilir miyim? Sadece seni sevdiğim için namaz kılabilir miyim? Ne cehennemin ateşinden ne cennetinin sevdasından değil sadece senin için... Allah'ım ben de Harakan'lı bilge gibi12 yıl geceleri uykusuz eşiğinde niyaz edebilir miyim? Göz yaşıyla seccadeleri ıslatabilir miyim? Ben de kırk yamalı hırka giyip Gazneli Mahmud'un önüme serdiği altınları elimin tersiyle itebilir miyim? Yunus gibi kırk sene dergaha düzgün odun taşıyabilir miyim? Mısri gibi geceleri sabaha dek aşkla inleyebilir miyim?'... diye devam eden aşkla yazılmış satırlar. Bize Bir'e doğru giden yolun üstünde neler varmış diye gösteren satırlar.
ikibinonikininhaziranayındayayımlanmışbirkitapdervişbirkalptençıkansatırlarSadıkAbiyesonsuzteşekkürler...
Sadık Yalsızuçanlar'ın Birdenbire romanın kesitleriyle oluşan bu yazıyı bir de http://www.youtube.com/watch?v=o-Ecp605xUc bu melodi eşliğinde okuyun...
Etiketler:
birdenbire,
mor boya kalemi,
ülkü alko
30 Temmuz 2012 Pazartesi
Ağlamak
ağlamak bir bebeğin ihtiyacını duyurma yöntemi
bebeklikten çocukluğa geçenin naz hâli ağlamak
bir bulut tutumu bazen
bir duygu yoğunlaşması gözyaşı
aklın, belki mantık demeli, işlemediği, hislerin esamesinin okunduğu bir kriz biçimi
kâh sinirden kâh neş'eden ağlamak
ağlamak Allah'ın kullarıyla ilgili ayetlerini duydukça ağlamak
ağlamak pişman oldukça, tövbe ettikçe
ya ümitlendikçe
ağlamak dertlenip hâlimize
ağlamak kırılan hayalimize
ağlamak ayrılıkça, ağlamak vuslatça
ve ağlamak kalp burkuldukça
29 Temmuz 2012 Pazar
Esirge Ve Bağışla
ESİRGE VE BAĞIŞLA
‘Biz her şeye, esirgeyen ve bağışlayan, çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan, Rabbin adıyla başlayan insanlarız’ ve O’nun adıyla başlamak boynumuzun borcu. Bizim O’nun adına, her isminin, her kelimesinin, her kıvrımına, muhtaçlığımızdan olsa da; bi türlü bu muhtaçlığı tam kabullenemeyiş bizimkisi. Koy verip gidememeler... Sadece dil ile tekrardan ibaret kalan kelimeler,La ilahe İlla’Allah’ lar, Hakkını veremeden söyleme cüretini göstersek de hep bir sığınış Rabb’e O’nun büyüklüğüne yüceliğine. Maksat niyetimizin halisane olduğunu belirtmek istercesine.İbrahim’i yakacak ateşi söndürmeye çalışan karınca misali, safımızı belli etmek için edilen kelamlar belki de, ACZ’imizin farkında olarak. Bu farkındalık içinde kalabilme sürerliliği umudumuz… hep bir umut…hep bir beklenti… Kundağındaki bebeğin mama beklemesi gibi bir ACZiyet, hasta yatağından kalkacak takati olmayan bir yaşlı teyzenin başkasına muhtaçlığından daha büyük bir ACZiyet daha büyük bir muhtaçlık. Öyle bir muhtaçlık ki; bunun için hasta ya da bebek olmaya gerek yok her anımızda O’nu hissetme varlığının yanımızda olduğunu hissetme ihtiyacı…
Tüm Kainat O’nu haykırırken yüzümüze bu duymazlık neyin nesi öyleyse?
Kimdir bizi O’na ulaşmaktan alıkoyan? En basitinden sabah namazımıza engel olan, sünneti seniyyeyi bir teferruat olarak görüp uygulamaktan aciz olan bizlerin kalbindeki bu rehavet nereden? kimden? Var mı içeride olanları göreniniz? İçerdekini görmüşlüğünüz?
Sadece içerdeki mi dışarıdakiler saymakla bitmezken; dışardakileri görmekten ve gözümüzü alamayışımızdan içimize dönemedik gitti.
Hani düsturumuzdu ‘bir lokma bir hırka’ hani ne zaman uyduk aklımızdaki ideal portreye. Ve daha hangi mazeretleri üreteceğiz kendimiz için ,daha ne kadar ertelemek planımızı? sanki biz erteleyince; ölüm saniyemiz, dakikamız, saatimiz, günümüz değişecekmiş gibi….
Dünyanın bütün sabahlarını alıp gitmeden buradan, karanlıklara gömülmeden;
'Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harfleri acz tutuyor
Bağışlamanı dilerim
Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme
Hayat bir boş rüyaymış
Geçen ibadetler özürlü
Eski günahlar dipdiri
Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harflerinde kimliğim
Bağışlanmamı dilerim
Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme
Hayat boş geçti
Geri kalan korkulu
Her adımım dolu olsa
İşe yaramaz katında
Biliyorum
Bağışlanmamı diliyorum...’ (‘Abdurrahman Cahit Zarifoğlu’)
İsmimin baş harfleri acz tutuyor
Bağışlamanı dilerim
Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme
Hayat bir boş rüyaymış
Geçen ibadetler özürlü
Eski günahlar dipdiri
Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harflerinde kimliğim
Bağışlanmamı dilerim
Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme
Hayat boş geçti
Geri kalan korkulu
Her adımım dolu olsa
İşe yaramaz katında
Biliyorum
Bağışlanmamı diliyorum...’ (‘Abdurrahman Cahit Zarifoğlu’)
Desek ve başlasak sıfırdan.Adeta bir Necip Fazıl dönüşümü yaşasak içimizde. Ve dışa yansıtsak bunu. İşte O zaman Bir Hira Dinginliği kaplar mı her yanı?
Etiketler:
a. cahit zarifoğlu,
mor boya kalemi,
ülkü alko
12 Temmuz 2012 Perşembe
Ramazandan Bayrama
"Medine bir numûnedir. Doruğa ulaşan toprağın bitekliği,
katılığından parça parça olmuş, bulutları fevç fevç eritmiş ve ebediyyet
çiçeğinin kıtalara açılımında yıldız suları olarak akıtmıştır onları. Savaşlar
anne şefkatini aşan bir inceliğin ölçüsündedir.
Mekke,
sabrın tahammülle örüldüğü bir keyfiyet armasıdır. En çetin sınavlarla aşılan
engeller ve olgunlaşılan bir ocaktır. Hicret, bir yığın serüveniyle kutsal
aşamanın ebedî örneğidir.
Mekke ve Medine mührünü
basmıştır kâinata. Şam, Bağdat, Kahire ve İstanbul bu mührün yankısını
yansıtmakla şeref kazanmışlardır, asırlar boyu.
Oruç ayı
Allah'ın aylarından bir ay olduğu halde kutsanır hepimizce. Yakup'un oniki
kardeş içerisinde Yusuf'a olan ilgisi gibi bir şey Mevlâ'nın Ramazan'a değer
verişi çünkü. Bir sebep, bir kolaylık, bir şans. Rahman'ın taşan rahmet
deryasından fışkırıp bütün âsileri kapsayacak kadar geniş olan mağfiretinin
sergilendiği mübarek bir aydır o. Ruhlarımızı hicretten miraca kadar koşturup
bin aydan daha hayırlı geceleri barındırır bir gecesinde. Ruhumuz onunla
birlikte yeni bir muhasebe zeminine kavuşur. İmanlar tazelenir. Cennet ve
Cehennem yaklaşırlar iyice. Kabirden yana ülfet fazlalaşır. Münker ve Nekir,
isimlerinin ifade ettiği müphemlikten biraz olsun arınırlar. Vahyi, Cebrail’in
yeni iletişi anındaki sıcaklığıyla algılarız o saffet halimizde. Mikâil ve
İsrafil'in yükümlülüklerini hatırlayarak yeniden haykırırız yürekten
tasdiklerimizi. Çünkü engeller büyük ölçüde etkilerini kaybetmişlerdir.
Azrail'e "hoş geldin" diyebilme hünerini gösteriş derecelerine
yükselme seyrimizin kutsallığıyla coşmaktadır artık ruhlarımız.
Ferdinand'ın orduları alçakça üzerimize çullandığı an kendimizi savunma
imkânımız yok değildir aslında. Ama ne var ki El-Hamra sarayının ziynetleriyle
büyülenen beyinlerimiz şeytanların en büyük desteğidir. Kurtuba'nın elden
çıkması için şer ittifakı kemal bulmuştur. Oruç bu büyünün panzehiridir. Bu
ittifakı dağıtacak ve zaferin sıcak zevkini iftar saatlerinde ve Cennet
bahçelerinde hissettirecek bir savaş muştusudur o.
Oruçla birlikte safiyetine kavuşan ruhlarımız bin bir parçaya bölünen kutsal
avizenin görkemli anlarını hatırlarlar. Buhara ve Semerkant'a ulaşan ışık
huzmelerinin Konya ve Bursa'ya yansıyışının anısını duyumsarlar iftar öncesinde
ve Ramazan seherlerinde. Bütün bunları hatırlarlar da Allah'ın(cc) asla tebdile
uğramayan sünnetini afakî ve enfüsî boyutlarıyla sezinlerler.
Toplumsal alanda gereği gibi temsil edilemeyen mukaddes inançların nefse
tatbiki anında içine düşülen çıkılmazlar ve çarpıklıklar görülüp de artık
rüyayı hayata tercih ederek bir Yahya Kemâl gibi hatırlara gömülmek. Ama
bununla bitmez. Teravih hareketin ifadesidir. Kulluk halinin tekmilini simgeler
o. Hülyalara yer olmadığını hatırlatır sürekli.
Kutsal avizenin bir parçaya bölünmüş kıvılcımları çevrelerini fersiz
bırakmamalı. Gerçek kimliğine kavuşup başkalarına alet olmamak için yeniden
yekvücut olmak gerekliliktir. Boşlukta erimeyi, yok olmayı engellemenin tek
çaresi. Varlığın hakiki gayesine ulaşmasının alternatifsiz biçimi.
Oruç
maddesiyle, mânâsıyla, ruhuyla bedeniyle aramızdadır. Kendisinden çıkan rahmet
pınarlarını adeta gözlemliyoruz. O halde pınarın kaynağına daha bir yakınlık
gerek. Bir daha uzaklaşmamacasına. Hoş, pınarın başında olmakla bitmiyor işimiz.
Her birimiz kaplarımızın alabildiği kadarla yetinmek durumunda kalıyoruz.
Bayramlar zafer
sonuçları ve sevinçleridirler bir anlamda. Evet, nefse karşı yoğun olarak
verilen son bir aylık mücadeleyi bayramla kutluyoruz.
Bir
gün bahçemizin gülleri açılıp, şehitlerimizin kanlarıyla sulanan ağaçlarımız
yemişlerini verdikleri an verilen gerçek mücadelenin, orucun nefis çapında
temsil ettiği hakiki savaşın zafer çığlıklarının kulaklarımızda çınladığını
hissederiz.
Bir
gün yüreğimizin ta derinliklerinden "bugün bayram" diyebilmenin
hasretiyle kavrulan çilekeş müslümanların bayramları tebrike değerdir. Mübârek
olsun."
80'li yıllardaki bir Zaman Gazetesi'nden köşe yazısı.
8 Temmuz 2012 Pazar
zühdü seçemeyen zamanelerdik, biz.
http://zekizabeth.deviantart.com/favourites/#/d524wp5 |
hiçbir şey istememeyi iste'meli'yiz diyoruz
da;
hiçbir şey istememeyi, gerçekten istediğimizden emin olamıyoruz.
26 Haziran 2012 Salı
Keşfsever'in şefkatin büyüklüğünü fark edişi
Bouguereau / Young Mother Gazing At Her Child (1871) |
bu yüzden şefkat aşktan ve sevgiden daha kapsayıcı ve daha üstün bir duygudur.
24 Haziran 2012 Pazar
Sordum 3
Etiketler:
efdal,
efdal mevta,
sarı çiçek,
sordum
ZM / Sayısı Yaratılmışlar Adedince Olan Yollardan Biri Üzerine
Allah’a ulaşmak için yaratılmışlar adedince yollar vardır*
Bab-ı Aziz
Volume I
Biz tekçiyiz. Hakikatçiyiz. Doğrulardan bir doğru demiyoruz, en doğrusu, en kemali diyoruz seçtiğimiz’e. biz kendimizce bir cevap vermiyoruz hayatın belirsizliği sorusunun cevabına. Biz bir iddia sahibiyiz. Biz bir cümle sahibiyiz.
*
Biz rengârenk bir dünyada, herkesin kendince bir rengi seçip, o seçtiği renge en güzel dediği dünyada, bizim rengimiz beyaz diyenlerdeniz.
Biz seçtiğimizde, dinimizde, tüm renklerin ve tüm ben’celerin bulunduğu beyaz’ı seçenlerdeniz. Biz beyazı seçtiğimiz için değil, beyazda tüm renklerin olduğunu bildiğimiz için, beyazı yüceltenlerdeniz. Biz beyazın hakikat olduğunu belleyenlerdeniz.
Biz şüpheciyiz. Seçtiğimizin en olduğu inancı olsa da içimizde, diğer renklerin en’liğini bir düşünenlerdeniz. Şüphenin imanla bir gittiğini, şüphenin vesvese’ye dönüşmediği müddetçe güzel bir şey olduğunu öğrenenlerdeniz.
***
İtminan olmamış, sükûn bulmamış kimi huzursuz ruhların şüphelerinin –vesveseye dönüşmediği müddetçe- çok da zararlı olmadığı düşüncesinde olan bir beşerin yazdıklarıydı.
Başladığımız yere dönelim;
Allah’a ulaşmak için yaratılmışlar adedince yollar vardır.
Etiketler:
Allah'a ulaşmak için yollar,
hakikatçi,
şüpheci,
tek'çi,
ZM.
19 Haziran 2012 Salı
Krikotrajik
sessizlik; sözsüzlük ve demsizlik demek
çokluğunu azaltmıyor hiç susuşlar
filistin’e daha çok hanzalalar gerek
masum sarsılıyor halen geçerken tanklar
senle dalgın geçen her dakika bir çağrı
sürülür, inletir kader; nizam-ı alem
el aksa’dan akdeniz’e doğru
tedavin grosbe, kötü ibranicem.
bkz: krikolojik
18 Haziran 2012 Pazartesi
Krikolojik
sensizlik sonsuzluk ve densizlik demek
yokluğunu aratmıyor hiç kuluçlar
üsküdara daha çok altyapı hizmeti gerek
masam sarsılıyor halen geçerken araçlar
senle kırgın geçen her dakika bir ağrı
süzülür inletir keder, gam, elem
spatulamdan diz kapaklarıma doğru
tedavim ölümdür, malum neticem
Etiketler:
hacı,
hoca,
krikolojik,
tencere
10 Haziran 2012 Pazar
Her an
musa olabilirim her an
git birkaç yahudi bul bana
tutkallı sehpalar gezinsin ipek halılarımda
musa olabilirim her an
gel kızıldeniz ol bana
seni biçmemin bir anlamı olsun
baldırı çıplak dervişler dalaşıyor
beynimin aileye mahsus kısmında
musa olabilirim her an
bir tokatlık müritler bul gel bana
dişlerimde bir koloni besliyorum
gel ömer'in kapısını dik ağzıma
akrebin peşindeyim
her an düşebilirim
ya israfili bul gel bana
ya da üfle benim suruma
6 Haziran 2012 Çarşamba
Safari
kuşlara şarkı söylüyor bahçede kedi
aslanlarda ağlamadığım bir antilop sevgisi
balıkların üzerinden insin artık her gemi
sende bırak kovalamayı tom, haklı jerry
âşık oldum, vacip olsun diye gönlümün katli
biraz daha görmezsem ayılırım belki, gözlerini
istanbul'u bir şair fethetti mahlası; avni
yâr odur, gözleri gibi büyük olmalı kalbi
unutmaya çalışmak sanki unutmaktan daha iyi
biraz daha düşünürsem yitirebilirim dengemi -akli-
gönle kulaktan şifa olmaz der shakespeare'i
her şey olacağına varsın mutlu olsunlar
hayat fani
aklımdan çıkıp gönlüme giriyor yârin hayali
saçları bakır, belki bir nehir deme, olsun boyu selvi
kürk mantolu bir madonna sevmiş raif efendi
uykum bile benden kaçarken sana kızamam ki
"üstat" kelimesine inanmam öğrenileceklerin sonsuz olduğu dünyada"
der, bruce lee
nefesini tut, kapındaki düşman vasili!
kalbi kadar yumruğu da büyük bir şampiyon muhammed ali
kılıcı zalimden, kalemi kılıçtan keskin şah hazret-i ali
2 Haziran 2012 Cumartesi
Gel bi'şeyler yap
belki ölemem zamanında
sen gel bi'şeyler yap
bi oyun kur
mesela
uçurumdan at
zayıflık değil bu sıkılmak
bir sahilde durup beklerken
köpeklerin toplanması gibi yaşamak
inançsız bir file dönüyorum yavaş yavaş
yönümü bulmama yardım et
hiç olmadı
gel bi'şeyler yap
"içim iyi değil sana"
gel bi'şeyler yap
bi' kafatası çıkar topraktan
gel kafama tak
bu ölmüş kafa da kiminse
git sahibine bırak
25 Mayıs 2012 Cuma
Müslüman
Penceremden hayatı gözlüyorum
Elimde ucu dişlenmiş kuru kayısı zaman
Gün batımını çiğner gibiyim
Buruşmuş dudaklarım arasından
..
..
Saçlarım yüzüme dokunuyor
Perdeler akıyor omuzlarımdan
Akşam vakti huzur esiyor sokaklarda
Ölüm lambanın hep yeşil yandığı yer!
..
..
Mutlu sona yaklaşıyorum domur domur
Güller açıyor nevresimde, yorganımda
Bedenim kendini tazeliyemeyegörsün /ne çıkar
Ruhum ihya oluyor, kalbim müslüman.
24 Mayıs 2012 Perşembe
Katilim Caiz
içimde istasyonlar işletiyorum
gemiler ve trenler kaçırıp kalp ve damar yollarına
seferler düzenliyorum çok uygun fiyatlara
-istersen bir ara uğra-
adımı bir katliama karıştırıp geliyorum
katledilmezsem, seviyorum
içinden geçenleri içimdekilerle birleştirerek
seyrediyorum dünyayı
ölmek kolay sanıyorlar
seni her gördüğümde ben tekrar ölemiyorum
kitaplar arasında gül besliyorum
bütün dertleri bir bir geçip, sende(n) kalıyorum
her gün erkenden uyanıp seni göremezsem
ve geçerken yanımdan ayakkabıların
kalbime bir ayakkabı topuğu saplıyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)